İktisat bilimi temel bir varsayımla yola çıkacaktır. Seyrek (nadir) kaynakların varlığında insan sonsuz ihtiyaçlarını karşılamaya çalışacaktır. Rasyonel yaratığın, homo economicusun, temel işi bu paradoksu çözmektir. İşe koyulurken bilecektir ki tüketeceği kaynakların büyük bir kısmı seyrektir ama fiyatını ödediğinde onlara sahip olabilecektir.

Daraltıcı politikalar halkın, özellikle yoksul kesimi için olumsuz sonuçlar veriyor. Eşitsizlikleri genellikle arttırıyor veya en azından sabit tutuyor; fakat azaltmıyor. Bu da doğal olarak aslında varlıklı kesimin desteklenmesi anlamına geliyor.

Asya’da 6000 Metre yükseklikteki Tang-Gula’da, bilim adamlarının yaptığı araştırmalarda Asya’nın büyük su kaynağı Yangzi nehrinin, iklim değişikliğinden büyük zarar gördüğü tespit edildi.

Spinoza “isteğin” ve “neşenin” filozofu olacaktır. “İstek” önce “var olma”, sonra da “anlama, bilme” isteğidir. Bu anlamda istek, varlığın ve dolayısı ile yaşamın özünü oluşturandır. Varlık da, temelde kendini var etme isteğinde olandır. Bu eylem tabiatın özüne uygundur. Öyle ise kuşku yok ki, erdemlidir.

Yeni varlıklı bir kesimin ortaya çıkması ile birlikte yaygınlaşan zenginleşme isteği modern zamanların ve özellikle bugünün insanı için nerede ise temel bir eylem nedeni olurken, lüks isteği de devamında bu yer üzerinde bir var olma biçimi haline gelecektir.

1918 yılının 11 Kasım’ında, sabahın erken saatlerinde tarihin o güne kadar gördüğü en büyük kanlı hesaplaşma sonuçlanacaktı. 8 milyon ölü ve sakat geride bırakılmış olunacaktı. Not etmeden geçmek doğru olmayacaktır. Savaşın son günü, yani ateşkesin yürürlüğe girmesinin beklendiği son 24 saatte, 11 bin kişi öldürülecek, yaralanacak veya kaybolacaktı. Kimi askerler bu son günde ateşkes kararının imzalanmış olduğunu bilen generallerinin aldığı kararla hayatını kaybedecekti.