Bugün Fukuşima’nın dördüncü yıldönümü. Deprem, tsunami ve ardından oluşan nükleer risk belleklerden hızlıca silinmekte…
Sahi neydi Fukuşima’da olup biten? Yaşanan bir “doğal felaket” miydi?
Felaketi doğal olarak nitelemek olan biteni sıradanlaştırmak anlamı taşıyabileceği gibi sorumluluğu “tabiata” yüklemek amacını da taşıyabilecektir.
Doğanın efendiliğine dahi soyunan modern dönemlerin gururlu insanı, olan bitenin sorumluluğundan kaçınmak için mi felaketi “tabi“ olarak nitelemektedir, sıradanlaştırmak için mi?
Rousseau büyük Lizbon depreminden sonra Voltaire’e yazdığı mektupta şöyle diyecektir: “İnsanlara kendi felaketlerinden sorumlu olduklarını göstermek istiyorum. Bu durumda bunlardan kaçınmak da kendi ellerinde olacaktır. Ahlaki kötülüğün kaynağı özgür insanın bizzat kendisindedir artık. Bu deprem uzaktaki çöllerden birinde olsaydı kimse ondan bahsetmeyecekti. Çünkü kentlerin beylerine herhangi bir kötülüğü dokunmayacaktı. Dünyanın düzeni bizim isteklerimize göre oluşsun, doğa da bizim yasalarımıza tabi olsun istiyoruz. Depremi önlemek için yapacağımız en güzel şey de bu durumda, deprem bölgesinde mükemmel bir kent oluşturmak olmalıdır”.
Modern dönemlerin insanının yer üzeri iktidarına aklını kuşanarak talip oluşunun temsilcisidir Rousseau ve bu durumda Heidegger’in de söylediği gibi artık “sığınacağı tek bir kurtarıcısı yoktur”. Yeni çağların gururlu efendisini inceden inceye eleştiren bir yanıt verecektir Voltaire.
Yanıtında tevazuuyu mu önerecektir, “makul olmayı mı”?
* * *
Doğanın “bunalımı” iktisadınki ile eş belirtiler veriyor; rasyosunu kuşanmış iktisatçı aletleri yetersiz kaldığında ortaya çıkan tabloya kriz ismini veriyor.
Sorumlusu kim krizin?
Yanıt Rousseauyen veya Voltaireyen bir algıda aranabilir.
İktisat bilimi kuşkusuz Rousseauyen bir nedensellik içinde cevap arayacaktır soruya.
Fakat “felaket” kaçınılmaz olduğunda en azından Rousseau kadar tutarlı olamayacak, sorumluluğu kendi dışında arayacaktır. Olan biten piyasa mekanizmalarının işleyişinde aranmalıdır.
Sorumluluk insanın dışında aranacaktır böylece. İktisadi bunalım bir anlamda “doğal felaket” haline getirilecektir.
Sürreel tabloya denk düşüyor görüntü. Mağrur insan sorumlu arandığında “yüz”ünün ardına saklanıyor.
* * *
Açık bir gerçek var; bunalım her geçen gün fiziksel dünyayı da kapsayarak büyüyor. Gururunun doruğundaki insan için çözüm ileriye doğru bitmez bir kaçışta. Her hamle bunalımı içinden çıkılmaz bir hale getiriyor.
Modern çağlar insanı yeryüzünde yalnızlaştırdı, rakipsiz de bıraktı; tek olmanın sarhoşluğunda gerçekliği algılamak kaçınılmaz olarak yanılsama içerecektir.
Fukuşima ve iktisadi kriz olup bitebilecek olanlar için yeteri kadar ipucu verebiliyor…