Kriz içselleştirilememiş devinimlerin, dengelenememiş güçlerin nihayet patlaması değil midir? Bu haliyle kriz bastırılamayanın görünür olmasına, şiddetin belirginleşmesine denk düşecektir. Toplumsalın temel unsuru olarak da ekonomik düzeydeki kriz, iktisadın içselleştiremediği şiddetin zirvedeki görüntüsünü verecektir. Kriz, bu durumda şiddet üreten kötü, iktisadın bizzat ve kaçınılmaz bir şekilde kendi ürettiği mi olacaktır?
Bu sütunlarda yapılmaya çalışılan, modern zamanların düşünürlerinin izinden (ki bunların bir kısmı ekonomi politik filozoflarıdır) giderek, zenginleşmenin ancak özgürleşme ile birlikte bir anlam ifade edeceğini göstermektir. Aklın eşliğinde gerçek özgürleşme mümkünse, erdem de ancak ikisinin varlığında söz konusu olabilecektir. İnsan olan için açıktır ki; yaşam ancak bu durumda yaşanabilendir.
Özgürleşme, öncelikle bireyin, modernleşmenin ufkunda kendini var etme arayışına denk düşecektir. Bedeni evet ama öncelikle düşüncesi ve duygusu ile kendini var etme arayışında olacaktır insan olan.
Salt zenginleşme (daha çok mal üretmek, sahip olup tüketmek) bu durumda uzamsal ve düşünsel bir varlık olarak insanın sadece bir yönünü geliştirecek ve ortaya garip bir yaratık çıkacaktır.
Ticaretin ister istemez bireysel çıkar arayışını meşrulaştırarak insanlar arasındaki barışa, gerçek dostluğa engel olacağı anlamına gelen bu düşünce, çok da görmezden gelinecek bir tez olmayacaktır.
Arnold Toynbee şöyle diyor: “Uygarlıklar öldürülerek ölmezler, intihar ederler”. Jared Diamond, insanı intihara eğilimli bir hayvan olarak nitelendiriyor. Diyor ki: “Uygarlık sürecinde insanlar tabiatı tahrip ettikçe, savaş birlikleri…
Hız şiddettir ve şiddet savaştır! de yaşadığımız uygarlık hızın uygarlığıdır, şiddetin uygarlığıdır. Bugünün yalnız insanının dünyası hızın ve şiddetin dünyasıdır.
Dil bilimci dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi ve etkileşimi açık biçimde gösterdiğinde anlaşılabilecektir ki, Yahudi ile Musevi, zenci ile siyahi, dile dökenin farklı toplumsal-siyasi kavrayışını verebileceği gibi kullanılan dil bunlar hakkındaki anlayışları da yeni baştan yapılandırılabilecektir.
Agnon’un başyapıtlarından biridir ‘Kovulmuşlar’. İtelenmişliği, onursuzca yaşamaya mahkûm edilişi, topraksızlığı, kabullenişi, boyun eğmeyi, kendi deyimiyle sofradan kovulmuşluğu yazacaktı.
Karmaşık bir labirenttir insan ruhu. Teolojinin önermelerini kabul ederken aklın yol göstericiliğine de aynı anda yer bulabilecektir bilinmez olanı anlamak için.