Freud için insani varlık, özgürleşmenin, sonsuz gelişmenin, tükenmez zenginleşmenin ihtirasında uygarlıkla çatışmak zorunda kalacak ve onu bilerek veya bilmeyerek yok etmeye çalışacaktır. Çünkü insan Freudyen yaklaşımda “kendinin sahibi” olamayandır. “Kendisinin sahibi” olmamak veya rasyonel olmamak Freud için ilk çocukluğun erotik-oral ve erotik-anal süreçleri ile yakından ilişkilidir. Oralardaki yarım kalmışlık, yetişkin bireyin tüm yaşamını etkilemektedir. Bu, karşı cinsle ilişkilerde olacağı gibi bireyin iktisadi yaşamında da temel belirleyici olmaktadır Freud’a göre. Malla ve para, altın gibi daha sembolik nesnelerle ilişkisi bu sürecin etkisinde gelişecektir. İlk çocukluk döneminin tatminsizlikleri bireyi bu nesnelere karşı doyumsuz yapacaktır. Rasyosunun değil itkilerinin etkisinde savrulacaktır. Gideremediği susuzluğunun peşinde kendini tüketebilecek, ölümünü hazırlayabilecektir.
İktisadın düzeninde, bugün tüm varlığını sürekli zenginleşmenin peşinde tüketecek “homo economicus”u çağrıştırmamakta mıdır bu Freudyen kurgu? Rekabetin doruğunda mücadele eden, saldırarak karşısındakini tahrip etmeye çalışan, aynı zamanda kendi ölümünü de hazırlamamakta mıdır? Kapitalist sistemde sürekli birikim bir yandan sürekli zenginleşme oluştururken, diğer yandan da eşitsizlikleri, iktisadi ve doğal krizleri, son toplamda da “uygarlığın krizini” hazırlamamakta mıdır?
Keynes tasarruf eleştirisini bu Freudyen ölümcül para isteğinin üzerine mi inşa edecektir?
Oral-erotik dönemde kalmış bireyin dünyasına denk düşecektir Keynes için de durmaksızın tasarruf, birikim ve zenginleşme güdüsü. Bu anlamda ölümcül olacaktır. Sistem Thanatos’un ağına takılacaktır. Fakat bu neredeyse bir intihar olmayacak mıdır?
Bunalımın doruğunda değil midir bugünün iktisat dünyasındaki insanlık?