Yok Olan Sadece Filler mi?
Zamanların öncesinden beri yaşıyordu birlikte iki toplum. Fillerle insanlar aynı geniş düzlükleri, ormanları paylaşıyorlardı. Yeteri kadar genişti topraklar. Yazılı olmayan bir anayasanın kurallarına uygun davranıyordu ikisi de.
Yine de insanlar fillerden çekiniyorlardı. Muhtemelen gizemli cüsselerinden dolayı korku ile karışık bir saygı beslerlerdi onlara.
Çok zaman geçti. Topraklar yetmez oldu insanlara. Var olma çabasının erdemini anlayamadılar. Var olmak onlar için sahip olmaya dönüştü. Var olma isteği, gereksizin elde edilmesinin ihtirasına dönüştü.
Yoksulluklarını aşmanın çarelerini ararken, onlara yaşadıkları yerleri yok edip bir harabeye dönüştürmeleri gerektiği öğretildi. Eğer kendilerinden “akıllı olanlar” bu yoldan aşmışlarsa yoksulluğu, neden olmasındı; onlar da niye başaramasındı.
Yakılan, yok edilen topraklar yalnız onlara ait değildi ama. Kadim komşuları filler sonuçta yaşayacak, nefes alacak binlerce yıllık topraklarından edilmiş olacaklardı. Afrika’nın kızıl güneşinin altında dişleri sökülüp ölmeye bırakılmış fillerin sayısı hızla artacaktı. İnsanlar sanki onlardan eski komplekslerinin öcünü alıyorlardı.
Bir virüse teslim olan, diğer yaşayanların hayatını cehenneme çevirecekti böylece; son elli yılda filler sayılarının %60’ını Afrika’nın düzlüklerine ve ormanlıklarına kurban verecekti. 2016 yılında tüm sayıları 450 bine inecekti; modern zamanlar savaş açmıştı kendi amaçlarına direnen tüm canlılara.
Büyük köprüler, devasa oto yollar gerekli idi iktisadi büyümenin (!) sağlanması için, yolun bir köşesine sıkıştırılmalıydı kocaman yürekli hayvanlar. Uzaklaştırmak için onları, çene parçalayan patlayıcılar çakıllara sıkıştırılmış küçük poşetler içine konulmalıydı, kandırılmalıydı onları yiyecek sanan filler; insan zeki bir varlıktı (!). Boğazlarına taş dolmuş çakıllar, fillerin yemek yemesine engel olacaktı.
Savaşlarda birbirlerinin boğazına sarılmış insanlardan kaçmak için yer değiştiren filler, yollarda susuzluktan can verecekti.
* * *
Yaşamı tüketen, kendi tanımladığı bir zenginliğe ulaşmak için, cesetlerin üzerinde hızla yürürken, belli ki düşünmeye vakit bulamayacaktı.