Giriş

Yeni varlıklı bir kesimin ortaya çıkması ile birlikte yaygınlaşan zenginleşme isteği modern zamanların ve özellikle bugünün insanı için nerede ise temel bir eylem nedeni olurken, lüks isteği de devamında bu yer üzerinde bir var olma biçimi haline gelecektir. Rus oligarklardan Hindistan’ın yeni varlıklılarına, oradan Brezilya’nın ve Türkiye’nin yeni zenginleri için lüksün tüketimi veya tüketimin lüksü saplantılı bir var olma biçimi haline gelecektir. Bu olgu Batı ülkelerinin kapitalistleşme süreçleri sırasında yaşadıkları ile kimi benzerlikler gösterse de azımsanmayacak farklılıklar da gözlemlenecektir. 

Modern sonrası dönemin hiper bireyi bugün zenginliğin ve lüksün tüketiminde görünme isteğini ve arzusunu tatmin edecektir. Başkaları tarafından onaylanma ve doğrulanma arzusunda (Reisman,1964:144) zenginliğin ihtişamının belirleyici olduğu düşüncesi günümüz insanında ağırlık kazanacaktır.

“İktisadın dünyasında” veya post modern dünyada Debord’un deyişiyle görünür olmak bir var olma biçimi haline gelecek (Debord, 1992: 16), zenginliğin temaşası bu çerçevede lüksün tüketiminde kendine sahnede kalma imkanı arayacaktır.

Bununla birlikte bugün saplantı halini almış olan zenginlik ve lüks tutkuları, 17. yüzyıldan itibaren, Molière’den La Bruyére’e, Montaigne’den Pascal’a, Voltaire’den Rousseau’ya birçok filozofun temel problematiğini oluşturacaktır.

Turgot’dan Montesquieu’ye, oradan Mandeville’e ve Voltaire’e zenginleşme ve lüks arayışının aynı zamanda iktisadi yaşam üzerindeki olumlu etkileri vurgulanacak, hatta toplumsal iyiliğe ve refaha da bu sayede ulaşılabileceği ileri sürülecek ve böylece bunun erdemsiz bir eylem olmadığı da ileri sürülebilecektir.

Ekonomi politik biliminin nerede ise ilk kurucuları, fizyokratlar da merkantilistlerle birlikte bu doğrultuda önerilerde bulunacaklardır.

Zenginlik ve lüksün, felsefenin ve yeni bilimin, ekonomi politiğin sınırları içindeki bu türden savunularına karşılık, aynı dönemlerde Linguet ‘den (Linguet,2012) Graslin’e (Graslin,2015) birçok düşünürden ve özellikle Rousseau’dan da radikal eleştiriler gelecektir.

Burada not etmek gerekir ki Diderot ve d’Alembert’in “Ansiklopedisine Ekonomi Politik” maddesini yazacak olan Rousseau bu yeni bilim dalına net bir şekilde karşı olacak ve eleştirilerini daha çok “Yeni Heloise” (Rousseau,1993), “Emile” (Rousseau, 2011) gibi kimi edebi yapıtları yolu ile gerçekleştirecektir.

17. yüzyıl ve onu takip eden yüzyıl böylelikle lüks ve zenginlik taraftarları ile karşıtları arasında bitmeyecek kavgalara sahne olacaktır.

“İktisatın dünyasında” ise bugün erdem arayışı artık sadece tebessüm ettirmektedir. Rousseau’nun 300 yıl önce ve henüz ekonomi politiğin bilimselleşme sürecinin çok başlarında etik – ekonomi ilişkilerine dair eleştirileri bugünün insanı ve özellikle “ekonomisti” için herhangi bir anlam ifade etmemektedir.

Yine de Rousseau’nun ve Diderot’nun (Le marchand de Bornéo) hayal dünyasının peygamberini, “ekonomisti”, eleştirisi bugünün zenginlik ve lüks arayışı türbülanslarında savrulan modern sonrası dönemin insanı için temel bir başvuru olma niteliğini taşıdığına işaret etmek gerekecektir.

I. İlk “Ekonomistler” veya Fizyokratlar: Lüksle Erdem Buluşabilir mi?

Erdem tıpkı nehirlerin denizlerin içinde yitip gitmesi gibi çıkarın içinde yok olur.

La Rochefoucauld

17. yüzyılın hemen başlarında 1615 de ekonomi politik ilk olarak bir kitap ismi olarak belirecek ve Antoine de Montchrestien ile ölümsüzleşecektir. (Monchrestien,1999) “Mal edinmenin ve zenginleşmenin bilimi” olarak ekonomi politik ilk olarak sistematik bir içeriğe kavuşturulacaktır böylece. Bu yeni bilim temel bir dönüşümü başlatacaktır; Aristo için “ev yönetme sanatı” anlamına gelen “oeconomia” ekonomi politik ile sınırlarını genişletecek, siyaset ekonomi ile bütünleştirilecektir. Ekonomi siyasallaşırken zenginleşme devlet için de birey için de hem temel amaç olacak hem de ilkeleri bir bilimin konusunu oluşturacaktır. Zenginlik siyasetle iç içe olacaktır artık. Bugün siyasetin, varlık nedeninin zenginleşme amaçlı olmasına giden yol da açılmış olacaktır böylece. Yine de bir “mülk edinme” sanatı veya “zenginliğin” bilimi olarak Fransa’da somutlaşması için asıl 1760’ı beklemek gerekecektir.

1760’lı yıllar Fransa’da Quesnay’lı , Turgot’lu fizyokratların dönemi olacaktır. Sürecin, Tanrısal ahlakın ötesinde bir varoluş biçiminin arandığı bir döneme denk düşmesi rastlantı olmayacaktır. “Zenginliğin bilimi” olarak nitelenecek “ekonomi politik” ile modern zamanların paradigmasında ve kapitalistleşme sürecinde önemli bir yol ayırımının vurgusu da yapılacaktır. Teolojik ahlak Descartes ve Spinoza ile ömrünü tamamlamak üzeredir. Çalışma artık bir ceza değil, egemenliğini perçinlemek üzere olan burjuva sınıfının değer dünyasına uygun bir şekilde yer üzerindeki erdemli yaşamın temel koşuludur. Çalışma, yeni dönemin yeni kutsallarından olmaya aday zenginleşmeyi de amaçlamaktadır aynı zamanda.

İngiltere’de Mandeville “Arılar Masalı”nı çoktan yazmıştır bile (Mandeville,2013). Hikayede bireysel erdemsizliklerin toplumsal açıdan nasıl olumlu bir sonuç verdiği yazılacaktır. Zenginlerin hesapsızca ve rastgele harcamalarının, lüks tüketimlerinin iktisadi ve toplumsal yaşamı nasıl canlandırdığı çok net bir şekilde dile getirilecektir. Toplumsal refah böylece erdemsizlik üzerine kurulmuş olacaktır.

Fizyokratlardan Le Mercier de La Riviére’de Mandeville’den aşağı kalmayacak ve şöyle yazacaktır: “Mal sahiplerinin emrinde çalışanlar, onların haz duyma ve zevk alma duygularını arttıracak yöntemler ve ürünler bulmalıdırlar. Onların mutluluklarını arttıracak yöntemler keşfetmelidirler. Mal sahiplerinin mutluluğu ve duydukları haz artarsa ancak, çalışanların mutluluğu ve hazzı da artar”. (La Riviére, 2001: 31)

Quesnay’de: “Ücretlilerin ücretleri mal sahiplerinin harcamalarına bağlıdır” (Quesnay, 2013) diyerek iktisadi büyümenin mal sahiplerinin eyleminden başlayacağını ve bunun da onların haz ve zevk duymalarına bağlı olduğunu yazacaktır. Quesnay’e göre bu kaçınılmaz tabii bir yasadır.

Mandeville ve fizyokratlarla zenginlerin harcamalarının, lüks tutkularının, toplumun alt tabakaları ve yoksullar için gerekli olduğu savunulabilecektir artık.

Erdemsizlik üzerine kurulu toplumsal refah Citton’un deyişi ile zenginliği sürekli kabından taşan ve her tarafa yayılan bir hale getirecektir (Citton,2001). Bütün mesele onların hazzını uyaracak nedenleri bulmak olduğuna göre lüksün teşviği meşru olacaktır.

Fizyokratlar bu aşamada kendilerine “ekonomist” ismini verecekler ve bu nitelemeyi ilk olarak objektif! bir bilim adamı anlamında kullandıklarını savunacaklardır.

Fizyokratların zenginleşme mutluluk ve haz ilişkilerini iktisadi kalkınma dinamiğinin temeline oturtmaları bize 20. yüzyılın Reagan’lı, Theatcher’lı, Bush’lu ultra liberalizmini hatırlatacaktır.

Yine de gözden kaçırılmaması gereken bir şey vardır; henüz ekonomi politik bilimi oluşum aşamasındadır ve erdem ile güçlü bir bağı vardır. İktisadi dinamiğin erdem ile ilişkisi kurulmaya çalışılmaktadır. 20. yüzyıldaki iktisat bilimi gibi henüz onunla tüm bağını koparmamıştır.

Ekonomi politik görüldüğü gibi özellikle Fransa’da olgunlaşma evresinde bugünün ultra liberalizmini hatırlatan temel hipotezleri bu şekilde kurumsallaştıracaktır. Mülkiyetin kutsallığı ile bireyin zenginleşme isteği meşruiyet kazanacaktır.  Zenginleşme ve lüks arayışlarında mal sahibi temel hareket noktasıdır. İktisadi dolaşım onun gelirini harcamasından başlayacaktır. (Citton, 2001: 80)

Her şeye rağmen artık kesin olan bir şey vardır, zenginleşmenin ve lüksün kutsanmasıyla birlikte “ekonomist” ve ekonomi politik artık modern zamanların ufkunda belirmiştir ve bugüne doğru sağlam adımlarla yürüyecektir.

II. Ekonomi Politiğin Eleştirisinden Ekonomi Politiğin Reddine

Ekonomi politiğin oluşum süreçleri içinde zenginlik ile lüksün ekonomistler ve Motesquieu’den Voltaire’e kadar azımsanmayacak kimi düşünürler tarafından erdemle buluşturulma veya en azından toplumsal refah için gerekli bir kötülük olarak nitelendirilme çabaları ciddi bir eleştiri ile karşılaşacaktır.

Bir azınlığın “büyük zenginliğinin” ve lüks arayışının erdemle bağdaşamayacağı ve fizyokratların sandığı gibi iktisadi gelişmeyi de uyarıcı bir nitelik taşımadığı ileri sürülecektir.

Örneğin “Graslin” ekonomistleri acımasızca şöyle eleştirmeyecek midir? “Mülk sahipleri sadece kendi başlarına bir ulusu oluşturmazlar. Zenginlikleri çoğu zaman diğer yurttaşların zenginliğiyle ters orantılıdır. Bunların zenginlik biriktirmesi veya satın alma güçlerinin artması hiçbir zaman toplumun tümünün refahının artması anlamına gelmez. Emek gücüne hiçbir katkısı olmayan harcamalarının zenginliğin büyüyüp yaygınlaşmasında hiçbir etki ve katkısı yoktur.” (Citton, 2001: 82)

“Ekonomistlerin” sadece bilimleri değil onun ötesinde sahip oldukları ideoloji de böylece ağır bir şekilde eleştirilecektir.

Bununla birlikte ekonomi politiğin ve tüm bir tahayyül dünyasının, felsefesinin kökten ve radikal bir eleştirisi için Marx’ı beklemeye gerek olmayacaktır. Rousseau ekonomi politiğin isminden, bilim olma tezine, oradan kutsadığı zenginlik, servet, ilerleme gibi temel kavramlarına ve hatta tüm varlık nedenine eleştiri getirecektir. Öylesine net olacaktır ki bu konuda ta en başından beri, fizyokratların kendisine yolladıkları kitaplarını okumayıp onlara şöyle bir mektup yazacaktır: “Bana lütfen kitaplarınızı yollamayın onların hepsini okumadan size iade edeceğim”.

Rousseau açıkça yeni doğmakta olan bilimle mesafesini oluşturacaktır, hatta görmezden gelmek isteğinde olacaktır. “Ekonomistler” de (bugün olduğu gibi) muhtemelen Rousseau’yu okumayacaklar ve onu dikkate almayacaklardır.

Fizyokratların “yeni bilimi” ile temelden yolunu ayırmaya niyetlidir Rousseau gerçekten. “Ekonomistin” dünya algısının temel çıkış noktası “doğal düzen” ve “doğal hukuk” felsefesi onun için “yasal despotizme” giden yolu açmaktadır. Örneğin, Le Mercier de La Riviére için şöyle yazacaktır: “Sizin doğal düzen olarak isimlendirdiğiniz aslında yasal bir despotizmin oluşmasına olanak sağlıyor. Doğrusu anlamış değilim bu yasal despotizminize doğal yasalardan nasıl geçiş yaptığınızı.”

Ekonomi politiğin tüm hipotezlerini ve kurgusunu reddederken önce çıkarının peşinde olan insan varsayımını reddedecektir Rousseau. Çıkarının peşinde zenginlik, lüks ve servet arayışı ne bir birey için ne de bir toplum için amaç haline gelemezdi Rousseau’ya göre.

Zenginleşmenin bilimi, ekonomi politiğin teorisinde iktisadi etkinlik, temel amaçsa Rousseau bunu, tümden yanlışlayacaktır.

Ekonomi üzerine düşünmek Rousseau için kötünün simgeleri olan zenginlik, servet, çıkar ve etkinlik üzerine düşünmek değil, adalet üzerine ve adil bir toplum üzerine düşünmek demektir.

Böylece Rousseau bir yandan “ekonomistlerin” bir yandan da Montesquieu’dan Voltaire’e kadar zenginlik (ve lüks) arayışını çeşitli nedenlerle meşru gören çağdaşı birçok aydınlanma düşünürü ile karşı karşıya gelirken kuşku yok ki bugünün iktisat dünyasının ideolojisini de iki yüz elli yıl ötesinden eleştirmiş olacaktır.

Rousseau’yu eleştirenler onun (bugün de olduğu gibi) ekonomiyi bilmediğini ileri süreceklerdir.

Fakat çağdaşı olduğu düşünürler gibi ekonomik konulara ilgi duyan, insanların mutluluğu ile devletin refahını uzlaştırmaya çalışan, zenginlik, iş, ihtiyaçlar, istekler, tüketim, lüks, ticaret, servet, para ve benzeri konulara ilgi duyan ve bunlar üzerine yazan Rousseau’nun biraz daha derinlikli bir analizi yapıldığında onun bilinçli bir şekilde bir iktisat teorisi oluşturmadığını ileri sürmek daha anlamlı olacaktır. Bununla birlikte tekrar altının çizilmesi gereken, yapıtı ile iktisat teorisi arasında bir diyalog dahi bulmanın mümkün olmadığıdır. (Pignol & Hurtado, 2007) Rousseau’nun ekonomi politiğe eleştirisi bu durumda kaçınılmaz olarak siyasal felsefesi ve hukuk felsefesi iç içe olacaktır.

Anlaşılacağı üzere Rousseau ekonomiyi siyasetin emrine verecek ve onun yasalar yolu ile yönetilmesini isteyecektir. Ulusların zenginliği onun için sadece siyasetin bir türevinden ibaret olacaktır (Rousseau, 1990: 23). Ekonomi politiği eleştirmek ve kendi felsefesindeki ekonomiyi tasvir etmek için Rousseau kendine özgü bir edebiyat dili kullanacaktır.

Merkantilistlerin altın ve kıymetli madende zenginlik görme takıntıları Rousseau için tümden yanlıştır. Altın da para da olsa olsa birer semboldür. Sembollerin dünyasında refah aramak büyünün peşinde mutluluk oluşturmaya çalışmakla eş değerdir. Sadece iktisadi etkinlikle ilgilenen doğruluk adalet ve erdem üzerine söyleyecek bir şeyi olmayan ekonomi politiğe tümden karşıdır Rousseau. Sosyal bir felsefenin temelleri çıkar, rekabet kar gibi “kötü”nün kavramları ile örülü bir bilimle, ekonomi politikle oluşturulamaz çünkü.

Bizim ilkel halimizde ve iktisadın topluma hakim olmadığı dönemde Rousseau’ya göre “salt kendine dönük sevgi” (amour propre) yoktur. İlkel toplumda herkes sadece kendisinin seyircisidir. Sanki dünyada yalnızmış gibi kendisiyle ilgilenir, sadece kendisinin yargıcıdır. Burada insan başka birine ne nefret ne de intikam hissi taşır (Rousseau, 1964: 92).

Kötünün kaynağı Rousseau için anlaşılıyor ki ekonomin modernite de ki toplumsal biçimidir. Rekabet -öyleyse hırs, nefret ve alt etme duygusu- ve çıkar üzerinde yükselecek bu toplumsal yapılanma biçimi kötünün üreticisidir ve yıkıcıdır. Rousseau da: “Çıkar takibi başka birinin elenme isteğine yol açacağı ve ötekine karşı yıkıcı tutkuları kışkırtacağı için kötünün kaynağı” olacaktır. Ekonomi bu türden ilişkilerin toplamı olarak kötünün ve şiddetin bizzat kendisi olacaktır.

Rousseau’nun eleştirisi gerçekten radikaldir. “Zenginleşmenin bilimini” ontolojik düzeyde sorgulamakta ve nerede ise reddetmektedir. O kadar ki devletlerin zenginliğinin bile o ülkede yoksul yarattığını söyleyerek buna olumsuz bakacaktır. Ekonomi politikten anlamadığı ileri sürülen Rousseau zenginliğin sadece adalet ve erdem açısından eleştirisi ile yetinmeyecek, fizyokratların aksine, servet sahiplerinin her zaman yanlış tüketim kararı alacaklarını ileri sürecektir. Zenginlerin temel isteği ayırt edilmek ve fark edilmektir diye yazacaktır Rousseau: “Lüks tüketimleri ile kendilerini yoksullardan ayırt etmek isteyeceklerdir. Bu da onları yanlış kararlara götürecektir” diye not düşecektir. (Pignol ve Hurtado, 2007)

III. Clarens veya Bir Ütopya

Rousseau fizyokratların bu yeni biliminin bizzat varlık nedenini reddedecek ve onun yerine kendi “ütopyasını” anlatacaktır. Bu “ekonomi”yi de “ekonomistlerin” ekonomi politiğinden özenle ayıracaktır.

Ütopyanın mekanı Clarens’tir. (Rousseau, 1993a) Burayı şöyle anlatmaya başlar yapıtında Rousseau: “İnsanın yüreğin öylesine ısıtan bir görüntüsü var ki buranın,  basit bir evde sükunet içinde sürdürülen hoş bir arkadaşlığın tadı her tarafa yayılıyor. Barışın hüküm sürdüğü bu evde saflığın ve günahsızlığın kokusu sarhoş ediyor insanı. Burada gösteri yok, gösteriş yok, insan yazgısını belirleyene yönelik her şey. İçinde yaşayanların mutluluğuna yönelik bir ev ekonomisine dair her şey var burada.”  (Rousseau, 1993b: 11)

Rousseau’nun amacı burada etikle ekonomiyi zaten olması gerektiği gibi iç içe vermektir. Romanındaki kişilerden Edouard ile evin sahiplerinin mutluluğunu oluşturacak bir ahlak ekonomisinin temellerini vermek istemektedir. (Rousseau, 1993b: 10) “Rousseauyen” diyebileceğimiz ekonomide bu aşamada bir bilim olarak ekonominin iki temel postülası gündeme gelebilecektir. Çıkarını kollayan rasyonalite ile çıkarların uyumunun, birlikteliğinin mümkün olup olmadığı irdelenecektir yapıtta.  Rousseau ikisinin birlikte var olabileceğini ileri sürecektir (Perrot, 1992: 53).

Şöyle yazacaktır; “toplumun dağılmasına yol açan lüks insanlığı aslında çok mutlu olduğu bir dönemin cehaletinden sözüm ona kurtarmak için yapılan bilgece girişimlerin bir cezası olmuştur” (Rousseau, 2004: 52).

Rousseau “ekonomistleri” ve isim vermeden Voltaire’i, lüksü savunmalarını, lüksün uygarlaştırıcı niteliği olduğu söylemlerini eleştirecek, şöyle diyecektir: “Zenginlik ve lüksün savunucuları şunu da mı unutacak. Lüks kesinlikle iyi adetlere karşıdır. Lüks zenginliğin simgesi olabilir, zenginliği arttırabilir. Peki, buradan ne sonuç çıkaralım istiyorsunuz? Ne pahasına olursa olsun, erdemli yaşantımız ne olursa olsun zenginliği övelim mi istiyorsunuz? Halbuki “eski siyasiler” zenginlikten çok adetlerden ve erdemden bahsederlerdi.” (Rousseau, 2004: 57)

Rousseau’nun bu ütopik kentinde, Clarens’te bireysel istek yerine “genel isteğin” hakim olduğu bir toplum biçimi kurgulanacaktır; “arzunun ve kıskançlığın” olmadığı bir toplum tahayyül edilecektir. Fizyokratların olduğu kadar iktisat biliminin de bütün hareket noktaları temelden yadsınacaktır böylece.

Clarens’de amaç ekonominin toplumun maddi gönencini sağlarken toplumsal uyumun göz ardı edilmemesidir. Gerçek bollukta bunların sağlanması kolaylaşacaktır. Gerçek bolluğun içinde diyecektir Rousseau tek lüks eşyası olacaktır ve herkes bu lüksle kendini ayırt edecektir toplum önünde. İnsan yüreği neyse o kaldığı sürece bu tür bir organizasyonda tembelliğe yer olmayacaktır (Rousseau, 1964: 505).

IV. Bugünün Dünyasında

Bir gün gelecek hız o kadar sıradanlaşacak ve hızı arttırmak o kadar kolaylaşacak ki yavaşlık belli bir zarafeti simgeleyecek.

Zenginlik ve lüks arayışı bugün artık bir var olma biçiminin simgesi haline de gelmemiş midir?

David Riesmen “yalnız kalabalık”ta dışarıdan belirlenen kişiliği anlatır. Bu kişilik ancak diğerleri tarafından onaylandığında kendi kendini doğrulayabilir. Aksi takdirde kendini dışlanmış ve anormal sayacaktır (Riesman,1964:344).

Zenginlik bugün temelde görünür olma ve seyredilmeye değer olma gibi iki temel arayışın tatminini sağlıyor görünse de (Michaud, 2013: 73) aslında bu yaklaşım Debord’un (Debord, 1992) temaşa toplumunda ve daha temelde iktisadın dünyasında yerini bulmamakta mıdır?

Lüks arayışı zenginleşme ile birlikte bugün kişisel ve toplumsal düzeyde bir takıntı halini almış mıdır?

Öte yandan iktisat bilimi sonsuz zenginleşmenin pazarlayanı değil midir bugün? Diderot’un henüz 1769’larda “Bornéo’nun Bezirganı” (Le Marchand de Bornéo) “ekonomisti” ve bilimini anlatıp eleştirecektir. Şöyle yazacaktır: “Bu kişi herkese sonsuz zenginlik ve refah dağıtan bir peygamberdir sanki”.

Sanki bugünü anlatmaktadır Diderot

Smith gösterişi boş ve anlamsız ama iktisadi faaliyetin kaçınılmaz tek motoru olarak nitelerken, (T.S.) Rousseau ise zenginliği tümden reddedecektir. Tüm bunları düşmanlık kışkırtıcı olarak görecektir. Yalnız olan birey düşmanlık ve haset içinde olacaktır diye de ilave edecektir.

Yanılmış mıdır bugünün dünyasında?

1 Makale İktisat ve Toplum Dergisinin 55. Sayısında Yayınlanmıştır.

Kaynakça

Albertone, M (1999) Economie Politique in Le Monde Des Lumieres, Fayard, Paris.
Citton, Y. (2001) Portrait de l’économiste en Physiocrate, L’Harmattan, Paris.
Debord, G. (1992) La societé du spectacle, Gallimard, Paris.Fleury,C.Les Moeurs des Israëlites ,Lightning Source UK Ltd.
Graslin.(2015), Le temps des Lumières à Nantes, Presses universitaires de Rennes,Paris.
La Bruyère, J. (1975) Les Caractères, Folio, Paris.
La Riviére, P.P.M. (2001) L’ordre Naturel et Essentiel des Sociétés Politiques, Fayard, Paris:31.
Lagarde, A. ve Laurent M. (1960) XVII Siecle, Éditions Bordas, Paris:7
Linguet ,S.N.H (2012), Histoire impartiale des Jésuites ,UlanPress,Paris.
Lipoversky, G. ve Roux E. (2003), Le Luxe Éternel: De l’age du Sacré au Temps Des Marques,Gallimard, Paris:46.
Sarfati, M. (2014) 17. Yüzyıl Fransız Klasiklerinden, Smithyen Ekonomi Politiğe “Karakter” ve Analizi:120.
Mandeville,B. (2013), La fable des abeilles Suivi de Recherches sur l’origine de la vertu morale, Berg internatio,Paris
Michaud, Y. (2013) Le Nouveau Luxe, Stock, Paris:38-73-180.
Montchrestion, A. (1999) Traité de l’economie politique,Libraire Droz,Paris
Perrot, J. C. (1992) Une histoire intellectuelle de l’économie politique, Editions de l’école des hautes etudes Ed Sciences sociales, Paris:53
Pignol, C. ve Hurtado J. (2007) Rousseau Philosophie et Économie, Cahiers D’économie Politique,Paris.
Quesnay,F. (2013) Essai phisique sur l’œconomie animale, Nabu Press, Paris
Riesman, D. (1964) La Foule  Solitaire, Anatomie de La Societe Moderne, Arthaud, Paris:144-344.
Rousseau, J.J. (1964) Oeuvres Complétes, Tome III, Gallimard, Paris:92-505.
Rousseau, J.J. (1990) Discours Sur l’économie Politique et Autres Textes, GF Flammarion, Paris:23.
Rousseau, J.J. (1993a) La Nouvelle Héloïse I, Gallimard, Paris.
Rousseau, J.J. (1993b) La Nouvelle Héloïse II, Gallimard, Paris:10-11.
Rousseau, J.J. (2004) Discours Sur Les Sciences Et Les Arts, Libretti, Paris:52-57.
Rousseau, J.J. (2011) Emile, Türkiye İş Bankası Yayınları, İstanbul

Write A Comment