Bilinç ile vicdan ile bilim
Rabelais
Zenginlik biriktirenden uzak durun
İşaya
O kanatlı yolcu ne miskin ne sümsüktür!
Baudelaire
Ne çirkin ne gülünçtür o güzel kuş şimdi!
Topallar kimi, uçan sakata öykünür,
Bir pipoyla gagasını dürtükler kimi!
O bulutlar prensine benzer Ozan da,
Fırtınayla senlibenli, yaylara gülen;
Yere sürülmüştür yuhalar arasında,
Yürüyemez devece kanatlar yüzünden
Zenginliğin Bilimi Moderniteyi Kendi Renklerine Boyamaya Çalışırken
1615’te Montchréstien, yapıtına ekonomi politik ismini verecektir. Modern zamanlara damgasını vuracak olan bu bilim tarih sahnesindeki yerini ilk olarak böylece almış olacaktır. Bir insan ve toplum bilimi olarak ekonomi politik yeni bir çağın belirlenmesinde büyük bir yer edinecek ve bu konuda birçok filozofu da öncelemiş olacaktır.
Yine de 18. yüzyılın ilk yarısında Quesnay’i ve fizyokratları beklemek gerekecektir yeni bilimin olgunlaşması için. Onlarla birlikte, yeryüzünün sorunlarına mucizeli çözümler kutsal kitaptan ve onun bildik peygamberlerinden çok, kendisini “ekonomist” olarak adlandıracaklardan beklenmeye başlanacaktır. Yer yüzünün binlerce yıllık sakinlerinin umudu O’dur artık. Kızıldeniz’i sihirli değneği ile ikiye ayırıp yol açacak olan da yoksulluğu bitirecek olan da aynı kişidir. İnsanı, umudun mavi boyalı renklerine artık ismine “ekonomist “denilen kişi taşıyacaktır kısaca. Tanrıya yeryüzündeki görevlerinden el çektirildiği bu dönemde cennetin zenginliklerini bekleyecek zamanı yoktur artık insanın. Modern zamanlar ona her şeye hakkı olduğunu öğretmemiş midir? O da hemen ve şimdi isteyecektir yer yüzünün tüm nimetlerini.
Ekonomist bunun için “bilimi” ile tarihin sahnesindeki yerini alacaktır.
Kendisini ekonomist olarak adlandıracak fizyokratın öncelikli misyonu da ekonomi politiğin bir bilim haline gelmesini ve bu yolla zenginleşmenin mistiğini çözmek olacaktır (Sarfati,2016;71). Ekonomist çağdaş simyacıdır artık bir bakıma.
Fakat, ta kutsal kitaptaki “altın buzağı” hikayesinden de Aristolu, Xenofonlu eski Yunandan da zenginliğin erdemle (vertu) ilişkisinin çok da düz orantılı olmadığı bilinmiyor muydu? Antik dönemin düşünürleri hep dikkati çekmemiş miydi buna? Aristo mesela ünlü “Etik”inde zenginlik için zenginlik üretiminin (chrématistique) tehlikelerini belirtmemiş miydi? Hatta ekonominin evin sınırlarını aşıp kentin yönetimine taşmasının sakıncalarını göstermemiş miydi? Ekonominin siyasallaşması mahzurlu olacaktı gerçekten Aristo için. Ekonomi politik ismi ile birlikte bile anılmamalıydı. Marx’ın da belirttiği gibi Aristo, “Politika”sında ikiye ayıracaktır bu bilimi: Birini “Ekonomik”, diğerini de “Chrématistique” olarak adlandırılacaktır. İlki evin veya devletin yaşaması için gerekli malların temini için uğraşırken, “para edinme sanatı” olarak isimlendirebileceğimiz ikincisi amaç olarak sınırsız bir şekilde mülkiyet konusu olabilecek zenginliklerin temini ile uğraşacaktır. “Mutlu bir hayat için gerekli mal miktarı sınırsız değildir” diye yazacaktır filozof (Aristote,1995).
Aristo, zenginleşme ile uğraşanın erdemli olabileceğine dair kuşkularını açıktan dile getirirken Xénofon da ondan aşağı kalmayacaktır (Xénofon, 2008).
Tüm bir Orta çağ teolojik düşüncesi de zenginlik biriktirmenin olumsuz yanlarını belirterek insanı bu büyük günahtan uzak tutmaya çalışacaklardı. Ahlak, teolojinin kuralları ile sıkı sıkıya belirlenecekti.
Fakat öteden beri bilinen ahlak artık ömrünü doldurmaya yüz tutacaktır. Kutsalın ahlakına modern zamanlarda yer yüzünden el çektirilirken bu dönemde ciddi bir sorun belirecektir (Sarfati, 2010). Ahlakın kuralları yeni baştan yazılmalıdır. Zenginleşmenin de ahlakla ilişkisini belirlemelidir bu kurallar. Bu anlamda ekonominin bilimi veya ekonomi politik ahlakla iç içe şekillenecektir bu aşamada.
Birey belirirken, toplumsal olanın da yeniden yapılandırılacağı bu dönemde böylece iki karşıt görüş de yavaşça belirmeye başlayacaktır: Ekonomi politik biliminin ilk kurucuları merkantilistler ve asıl fizyokratlar için zenginlik ve hatta lüks arayışları genel olarak erdemsiz davranışlar olmayacaklardır (Sarfati,2016;73). Ama bu tez La Bruyére’den Linguet’ ye kadar eleştirilecek ve Rousseau’da eleştiri doruğuna ulaşacaktır. Aşağıda görülecektir ki filozof tümden reddedecektir ekonomi politiği; Marx’ı aratmayacaktır bu anlamda Rousseauyen itiraz.
Buna karşılık Smith’de ekonomi politik olgunlaşacak ve bir yanı ile modern zamanların büyük paradoksunu gözler önüne serecektir. Yeni ufuklarda gezinen insana kaybettirecekleri kazandıracaklarından az olmayacaktı zenginleşirken. Modern zamanların tüm risklerini içinde barındıracaktır buna göre ekonomi politik. Smith, özellikle baş yapıtında, “ahlaki duyguların kuramında” altını çizecektir bu açmazın. Henüz değilse bile çıkılan yolda anlaşılmaktadır ki iktisat biliminde zenginleşme tek hakikat olmaya indirgenecektir. Yaşam böylece “salt faydalı” olanın arayışına indirgeyecektir. “Faydasız” olan yaşanmaya değer dahi olmayacaktır.
Büyük yabancılaşma modern zamanların ufkunda kapıdadır artık.
Öte yandan ekonomi politik modern zamanların bir diğer büyük açmazına hem tanıklık edecek hem de onunla beraber büyüyecektir. Hakikat “neden-sonuç” olgusallığına sıkıştırılacaktır. Bilimsel yasalar mutlak olanın yasaları olmalıdır artık. Hakikat böylece hem hızlıca ulaşılabilen hem de yararlı olan bir kesinliğe denk düşen olmalıdır.
Neredeyse ilk insan bilimi olarak ekonomi politik bu iki büyük misyonu yüklenmek isteyecektir zaman içinde. İnsan bilimi de tıpkı diğer bilimler gibi öncelikle kesinliğin bilimi olacaktır. Bu niteliği ile zenginleştirmeye soyunacaktır insanı. Kutsalın veremediğini o armağan edecektir insanlığa.
Bununla birlikte hemen belirtmek gerekecek ki bu süreç özellikle 19. yüzyılın sonu itibarı ile ancak somutlaşacaktır.
Fizyokratların bu yoldaki tüm ihtiraslı çabalarına karşılık, 18. yüzyılda Smith’le bir anlamda önü kesilecektir bu çabaların. Bu bilim, henüz kesinliğin ve mutlak olanın bilimi olmaya aday değildir. “Belirsizlik” Smith için yeni bilimin temel prensibi olacaktır. Filozof bunun yanı sıra ekonomi politiğin ancak etiğin bir dalı olduğunu söyleyecektir. Ahlakın ötesindeki bir zenginleşmenin sakıncalarını belirtmeye çalışacaktır belki de.
Smithyen aşamada mutlak kesinliklerin ötesinde ve etikle iç içe büyüyecek olan ekonomi politik sanılanın aksine toplumsalın bilimi olacaktır. Ekonomi ancak toplumsalın içinde anlam kazanabilecektir. Üstelik salt zenginleşmenin ötesinde bir anlam taşıyabilecektir. Benveniste’yi hatırlatacaktır bu tez sanki. Dil bilimci şöyle yazmayacak mıdır: “İktisadi kavramların tatmin edilmesi gereken maddi ihtiyaçlardan doğduğu sanıldığında ve bu kavramların ancak maddi bir anlam taşıdıkları düşünüldüğünde büyük bir yanlışa düşülecektir. İktisadi kavramlara ilişkin her şey çok daha geniş ilişkileri simgeler. Onlar aslında insanla insanın hatta insanla kutsalın ilişkilerinin dilidirler” (Benveniste,2014 ).
Ekonomi politiğin söz konusu Smithyen anlatımı yaklaşık yüz yıl sonra, Walras tarafından saf bilim olma savunusu ile yerle bir edilecektir. Kesinliğin bilimi olmaya adaydır artık o. İsmi dahi değişecektir. Yeni ismi ile “iktisat”, bu niteliği ile ahlak ötesi olduğu savunusunda olacaktır. O, artık “yararlı olanın” bilimidir.
İktisat Walras’la beraber bir anlamda postmodernitenin gereksinme duyacağı insan tipoljisinin ve insan–toplum ilişkisinin düşünsel meşruiyetini sağlayacaktır.
Sonsuz zenginleşme arzusu da meşruiyet kazanacaktır böylece.
Bugünün dünyasının ise öncelikle iktisatın kültürünün belirlediği bir dünya olduğu göz önüne alındığında (Dupuy, 2012). Nordhaus ile iktisat biliminin geldiği yeri görmek şaşırtıcı olmayacaktır. İçinde bulunulan yılın Nobel ödüllü iktisatçısı kürenin toptan yok oluş risklerini azımsarken, iktisat bilimini izleyenleri hayrete düşürecektir. Akla Maurice Allais’nin sözü takılacaktır. Daha yıllar önce ünlü iktisatçı, “bu bilimde teorem gerçekliğin yerini almıştır” diyecekti.
Bugün artık modern zamanların bu ilk insan bilimi, misyonunu tamamlamış görünmektedir. Dünyaya ve insana sadece yararlı ve ölçülebilir olanın penceresinden bakan, kesinliğin biliminin aşılması, evrenin geldiği yer dikkate alındığında, acil durmaktadır.
İktisat bilimini bu niteliği ile tartışmak “insanlık durumunu” tartışmakla eş değerdir artık.
Bu bilimin ontolojinin tartışılması ahlakla ilişkisinin yeni baştan ele alınması ile koşuttur.
Fransız Ahlakçılardan Dersler
Kendisine rağmen ekonomi politik biliminin kurucusu olarak ünlenecek olan Smith özellikle ahlak ve insan tabiatına ilişkin görüşlerinde 17. yüzyılın Fransız ahlakçılarından ve özellikle La Bruyére’den etkilenecektir. “Ahlaki Duygular Kuramı” da tıpkı Fransız klasiklerin yapıtları gibi, estetik ve etik bir çerçevede yazılacaktır (Smith , 1976). Smithyen ekonominin insanı toplumsal bağ arayışının içinde verilirken alınacak örnek yine Fransız hümanistleri, özellikle La Bruyére’ın ünlü “Karakterleri” olacaktır (La Bruyére,1975). Smith doğal olarak birçok tespitinde ondan ayrılacak fakat genel çizgileri itibarı ile bir “belles lettres” yazarı olacaktır. Bu zaten “Lectures on Rhetoric and Belles Lettres” yapıtında da açıkça belli olacaktır (Smith, 1992).
Gerçekten de modern zamanların “yeni insanının” birey olarak duyguları ve tutkuları ile özgürce var olurken bunun “benzeri ve öteki” ile de nasıl mümkün olacağının araştırılması, 17. yüzyıl Fransız hümanizmasının temel problematiğini oluşturacaktır (Sarfati, 2014). Klasik dönemde edebiyat böylece felsefe ile nerede ise aynı anlamda insanı bütün varlığı ile ayrıştırmadan bütünlüğü ile kavramaya çalışan bir bilme ve tanıma eyleminin ismi olacaktır. Montaigne’den La Bruyére’e edebiyatta toplum ve insan bilimleri de ayırt edilemeyecek biçimde içi içe inşa edilecektir. “Belles-lettres” (edebiyet) insanın ve toplumun bütüncül bir kavrayışta, etik-estetik ve bilimsel bir duyarlılıkla büyüteç altına yatırılacağı bir alan olacaktır.
17. yüzyıl edebiyatçısı bu gelenek içinde, norm koymak anlamında değil ama hümanizmanın reddettiği skolastiğin kıskancındaki insanı ve toplumu yeni bir çerçevede inşa etmek isteyecektir.
Gerçekten de tüm risklerini de beraberinde getirerek ufukta beliren yeni insan ve toplumun nasıl yapılandırılacağı bu dönemin temel sorunu olacaktır edebiyatçı için. Çünkü aynı ufukta tanrının giderek soluklaşan profili veda etmeye hazırlanmaktadır yeryüzüne. Akıl, Descartes ve Spinoza ile tanrıdan boşalan yere taliptir ama tahta oturan herkes gibi despotlaşma ihtimali de olacaktır.
Evrensel bir insan ve toplum anlayışının etik temelleridir kuramsallaştırılmak istenen. Teolojik ahlakın yer üzerindeki egemenliğinin bitişi ile yeni insanın tutkularının girdabında salt kendi çıkarına yönelmesinin engellenmesi ahlakçıların temel arayışlarından biri olacaktır.
Özetle çıkarın meşrulaştırıldığı bir dönemde, artık onun tutsağı olmuş bir insandan yola çıkıldığında toplumsal bağ nasıl kurulacaktır. Bunun barışçı yollarla tesisi 17. yüzyıl Fransız hümanistlerinin temel problematiği olacaktır.
Tüm bunlar göz önüne alındığında hümanist yeni bir dünyayı hazırlamaya soyunduğunda farkında olacaktır ki bilmenin bizzat kendisi de ihtirasın dipsiz kuyularında hükümranlığa soyunabilecektir. “Her türlü tutkuyu ve çıkarı kaldırın” diyecektir La Bruyére, “göreceksiniz nasıl bir sukun içinde bulacaktır kentler kendilerini”
Yeni bir dünya eskinin üzerine kurulacaktır ve bu da kolay olmayacaktır. Akıl, bilimde somutlaşacaktır ama ihtirasın içinde kaybolmamalıdır modern zamanların bu büyük simgesi. Bilme ile zenginleşmek istenecektir. Bilme, sanki eski Yunan’daki anlamından arındırılmak istenecek ve salt yararlı olanın elde edilmesinin aracı olmaya indirgenebilecektir. İnsan olan, kutsalın yapamadığını bilimi ile gerçekleştirmeye çalışırken, iktidarının sarhoşluğuna kapılıp onu varlığının özü olarak görmemelidir. Yeryüzünden üzerine kadar zenginliği ile fethe soyunmamalıdır tüm bir evreni. Kolomb’un yanlışına düşmemelidir belki de. Evreni kucaklamaya kalkarken sarı madenin göz kamaştırıcı çekimine bırakmamış mıydı kendini tümden, o da ihtirasının sonsuz kuyularında kaybolmamış mıydı? (Colomb,2018).
İşte Fransa’da 17. yüzyıl klasisizmi mutlaka önce büyük usta Montaigne’den başlayarak, Corneille’den Racine’e oradan Moliére’e, La Bruyére’eve Pascal’a bu duyarlılıklar ile dolu sürecin hazırlandığı bir dönem olacaktır (Sarfati, 2014).
Güç bir iş olacaktır bu. Çıkarlar ve tutkular inceden inceye büyüteç altına alınacaktır. İhtiras aslında Smith’in deyişi ile çıkarın içinde yuvalanıp büyüyorsa; onun dengelenmesinin yolu bir yüz yıl öncesinde Fransız’ı ahlakçıların da temel sorunu olacaktır. Ama çıkar daha sonra göreceğiz iktisat biliminin meşru temeli olacaksa, onun dengelenmesi aslında bir paradoks oluşturmayacak mıdır? Nitekim daha sonra merkantilistler de fizyokratlar da sınırsız zenginliği erdem açısından da meşru gösterme çabası içinde olacaklardır. Halbuki La Bruyére, onlardan önce şöyle yazacaktı:” Zenginlerin büyük lüksü yoksulların sefaletine hakaret gibidir. Bir tür utanma duygusu kaplıyor içimi, bazı yoksullukları düşündüğümde, mutlu olmaktan utanıyorum. (La Bruyére, 1975).
Modern zamanların büyük sorunu belirmektedir: Fransız ahlakçılar çıkarı kötülerken, üstelik bunu insan tabiatının aslı ile açıklarlarken, ekonomistler veya fizyokratlar zenginliğin erdemini öveceklerdir. Mirabeau’dan Le Mercier’ye azınlığın zenginleşmesinin toplumsalın yararına olduğu savunacaklardır. Sanki bugününün kapitalizminin ve adaletsizliğinin meşruiyetini tesis etmeye soyunmuşlardır.
İktisadın sorunu modernitenin sorunu ile iç içe geçmeye başlamıştır. Bununla birlikte tartışma henüz ekonomi politiği etikten koparma boyutuna taşmamıştır.
Zenginleşmenin ihtirası, iktisatın bilimselleşme tutkusu ile henüz bütünleşmemiştir.
Edebiyat, insanı henüz bütünselliği içinde ele alma savında insan bilimlerine örnek olacaktır. “Belles-lettres” (edebiyat) yazarı kimliği ile belirecek olan dönem düşünürleri aslında bir edebiyatçı, felsefeci, bilim insanı sentezini yaratacaklardır (Lagardeve Michard. 1960: 7). İster istemez edebiyatın içinde yeşerecek, filizlenecek iktisatın da insanı parçalamadan bütünselliği içinde ele alması henüz doğal olacaktır. İnsan etiği içinde ve onunla da vardır çünkü. Ekonomi politiğin bilimi bunun içinde gelişecektir.
Merkantilistlerden fizyokratlara, zenginliğin savunusunun bilimsel bir yöntem dahilinde olabileceği tezi bir yana bunun iki düzeyde de eleştirisi diğer yanda İktisadi düşünce tarihinin temel paradigmalarından biri oluşmuş olacaktır böylece.
Bugünün ahlaktan bağımsızlaşmış ekonomisinin de yararcılığın oluşturduğu var olma bilincinin de temelleri de bu tezlerin içinde inşa edilecektir böylece. Hatta ileriki satırlarda görülecektir ki mal sahibi sınıfın ilerlemeci dinamiğinin övgüsü, iktisadın bilimsel olma, ihtirası ile koşut gidecektir. Bugünün kapitalizminin dayanakları da belirecektir böylece.
KAYNAKÇA
Aristote, (1993) Les Politiques, GBF Flammarion, Paris.
Benveniste, E (1969) Le vocabulaire des institutions indo-européennes, tome 1 : Economie, parenté, société, Paris.
Colomb, C (2011) par Marie-France Schmidt, Gallimard, Paris.
Dupuy, JP. (2012) L’Avenir de l’économie, Paris.
La Bruyere, (1975) Les caractères, ou Les moeurs de ce siècle, Paris.
Lagarde, A ve Laurent, M (1960) XVII Siécle, Editions Bordas, Paris.
Sarfati, M (2010) “Ekonomi Politiğin İnsanı” “Kim”dir?, Derin Yayınları, İstanbul.
Sarfati, M (2014) Edebiyattaki İktisat, İletişim yayınları, İstanbul.
Sarfati, M (2016) Liberalizmi Yeniden Düşünmek, Efil Yayınevi, İstanbul
Smith, A (1985) Lectures on Rhetoric and Belles Lettres, Paris.
Smith, A (2016) Théorie des sentiments moraux, Paris.
Xénofon, (2006) Économique, Paris.