Havuzların içine doldurularak eziyet içinde yaşatılan yunus balıklarını çocuklarına sevdirmekte hiçbir sakınca görmez insan. Çok sevimli bulduğu bu hayvanları aynı zamanda inanılmaz dehası sayesinde askeri amaçları için de kullanabilir.

İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü ile Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi (CEFIS) tarafından Şehir Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve İktisat&Toplum Dergisi işbirliğinde düzenlenen söyleşide Metin Sarfati’nin “İktisat ve Edebiyat” başlığıyla gerçekleştirdiği konuşmanın metni.

Kendini kaplan zanneden kediyi anımsatıyor insan; Descartes’ın üzerinden sanki bir Spinoza geçmemiş gibi. Tabiat, kendi dışında, istenildiğinde sömürülecek istenildiğinde denetim altına alınabilecek cansız bir kütle…

Hayvanların ızdırap içinde yaşatılıp, acılar içinde öldürülmesinin sıradan olduğu bir düzende yaşanmaktadır. Onlarla beslenmenin ahlaki sorumluluğu duyumsanmamaktadır bile.

Bu dizide, bir gazete köşesinin elverdiği ölçüde, değişik zaman dilimlerinde değişik limanlara uğradık. Yahudiliğin, fırtınalı denizlerdeki inanılmaz yolculuğunda, kutsalın insanla buluşmasını izledik.

Bugün ağırlaşan gökyüzünün renklerini geçen ay ki yazıda 1920’li, 30’lu yılların kurşuni çizgilerine benzetmiş ve bunların neye gebe olduğu hakkında fikir yürütmeye çalışmıştık. Jankélévitch’in bir cümlesini kullanıp haddimiz olmadan uyarmıştık: “Olabilecekler olmadan, olabilecekleri öncelemeyi” gündeme getirmiştik.

Zweig Dünün Dünyası’nda 20. yüzyılın ufukta görünmesini anlatırken annesini babasını şuna benzer sözlerle eleştirecektir: “Viyana’nın lüks salonlarında vals yapıp neşe içinde kahkaha atarken, yaklaşan kara bulutların nasıl olur da hiç farkına varmamıştınız?”