Tarihte hayvanlardan gerçekten yeteri kadar
bahsedilmemektedir.

Elias Canetti

Hazzın tutsaklığında

André Gide Yeryüzü Nimetleri’nde “masanın üzeri yiyeceklerle donanmış bizim acıkmamızı bekliyorlar” der.  Çarpıcı bir cümledir bu. Tıka basa doymuş insanı tekrar, tekrar iştahlandırmak için gösterilen (aslında hazin) çaba anlatılmaktadır bu cümle ile.

Bugünün haz temelli uygarlığına gönderme yapmaktadır usta yazar.

Sonsuz istek üzerine kurgulanan bir iktisadi sistemi meşru kılmak, insan iştahının bastırılamaz olduğu önermesinin doğrulanmasından geçecektir. İktisat bilimi de bir anlamda bu varsayımın üstüne oturacaktır.

Modern zamanların “insan merkezli” dünyası post modernitenin haz odaklı insanına mı gebeydi bilinmez. Bilinen “iktisatın” sonsuz hazzı ve arayışını meşrulaştırırken üstü örtük olarak dünyanın yuvarlak değil, düz ve kaynaklarının sonsuz olduğunu varsayacağıdır.

Gide şu cümlelerle betimleyecektir bugünü; hem de henüz II. Dünya savaşı kapıda beklerken:

“Bir istek her akşam yanı başıma oturuyor

Her şafakta yine aynı yerde buluyorum onu

Bütün gece beni izledi.

Kalktım, yürüdüm, yormak istedim isteğimi.

Ancak bedenimi yorgun düşürebildim.”

Bugünün dünyasını ve tatmin olmaması gerektiği için de tatmin olmayan, hazzına tutsak insanını mı anlatıyor Gide. Bir türlü isteğine söz geçiremeyen ama zaten sistemin de geçirmesini hiç istemediği “kendisi, kendisinden ibaret” bugünün insanının ruh dünyasını anlatıyor Gide.

Camus’nün deyişi ile “ben, ben ve ben’den” oluşan bugünün dünyası artık Kartezyen veya Spinozyen aklın övgüsündeki önerilerin çok uzağındadır.

Sonsuz haz arayışı ve “benin” patolojik hali kuşkusuz herkesin herkes için yabancı ve hatta düşman olduğu bir dünyayı hazırlayacak ve sonunda iktisat biliminin görmezden geldiği temel yabancılaşmanın yolları döşenecektir.

İnsan, Spinoza’nın deyişi ile sadece bir parçası olduğu doğaya yabancılaşacaktır. Yetmeyecek, kendisi sonsuz isteğinin karşısında bir engel olarak gördüğü her şeye düşmanlaştıracaktır. Bu, doğanın içindeki tüm canlı yaratıklar, hayvanlar için de geçerli olacaktır.

Kendini doğanın dışında ve üstünde gören için, her şeyin rakip ve düşman olması kaçınılmaz olacaktır.

Hazzına tutsak olan, sonra her şeyi yutup yok etmek isteyecektir.

Yine Gide, belki de bunu anlatmak için “çekirgeler, her şeyi yutmaya geldik” diye not düşecektir.

Balıklar, Japonlar, Smith ve ötesi

İnsan tabiatı üzerine yazılmış en iyi kitaplardan biri olacaktır Ahlaki Duygular Kuramı. Smith soracaktır orada: “insanlar niye zengin olmak isterler?”

Cevap arandığında, önce yoksulluktan kurtulmak, ihtiyaçları gidermek gibi nedenler gelecektir akla. Smith nezaketle gülümseyip hayır diyecektir. “İnsanlar zengin olup saygı görmek, imrenilmek, kıskanılmak için, gösteriş yapmak için varlıklı olmayı isterler. Bu da doğası itibarı ile boş bir çabadır.”

Evet doğru söylemiyor mu filozof? İnsanların bu amaçlarına niye bir türlü erişemediklerini düşünmeleri başka türlü nasıl açıklanır ki?

*                                   *                                *

Dünyanın en zengin toplumlarından biri Japon toplumu. İnsanlarının İhtiyaçlarının karşılanma oranı yine dünya ortalamasının çok üstünde.

Tekrar denizlerde sefere çıkacaklarını duyurdular bu hafta. Zaman içinde yabancılaşılan, tabiata ve üzerinde yaşayanlara karşı teknolojinin yok ediciliğini de kuşanarak balina avlamaya (öldürmeye) çıkacaklarını dünya kamuoyuna açıkladılar. Uluslararası Balina komisyonundan çekildiklerini ve böylece artık anlaşma hükümlerine uymayacaklarını eklemeyi de unutmadılar. Ama öğrenildi ki bu arada, zaten daha önce de gizli, gizli balina öldürürlermiş!

Haz toplumunun yolları Heidegger’i hatırlatıyor uzaktan. Onun da “yolları bir yere çıkmıyordu”. Yollar Lyotard’ın deyişi ile “kendinden ibaret bugünün insanını,” bütün varlık nedenleri ile birlikte yok etmeye mi çağırıyor?

Tüm vahşi hayvan neslinin, yüzde 60’nı acımasızca yok edecektir insan son elli  yılda.

Acımasızlık “yenilmek” için mezbahalarda katledilen hayvanlarda da inanılmaz düzeyde olacaktır.

Acımasızca yok eden yok olmaya hazır mıdır acaba?

İnsanın hangi hakla içinde yaşanılanı ve birlikte var olunanı yok ettiğinin sorgulanması gerekmeyecek midir artık?

Yeni bir etik yazılıp uygulanmamalı mıdır artık?

Doğaya ve hayvanlara ilişkin bir etiğe her zamankinden çok ihtiyaç görünmektedir.

İçinde yaşanılan toplumda büyük bir çoğunluğu gülümsetecekse de tüm “büyüme ve jeopolitik” sorunlarının ve stratejilerinin en önünde gelmektedir bu sorun.

Nietzsche kamçılanan bir ata sarılarak bilincini yitirmişti. O zamanlar herhalde balıklar henüz dondurularak veya polimer ile öldürülmüyorlardı. Haddinden fazla dolu ağlarda gözbebekleri yuvalarından fırlamış bir halde ezilerek de yok edilmiyorlardı muhtemelen.

Balık yemenin nimetlerinin anlatıla anlatıla bitirilemediği günümüzde “masanın üzerinde ki balıklar” Gide’i anımsatırcasına dizilip bizi beklerken ne bunlarla ne de balık üretim çiftlilerinde uygulanan insafsız yöntemlerle ilgilenmek aklına gelmeyecektir kimsenin.

Ülkemizde neler olup bittiğini bilmiyoruz. Ancak CIWF (Compassion in Word Farming) in raporundan ve gizli çekilen videolardan öğrendiğimize göre balıklar beton havuzların içinde, büyük kafeslere sıkıştırılmış, ölüler karınları patlamış bir şekilde, kanın kızılına boyanmış sularda yüzüyorlar. Hemen ölmeyenler de ölmeye bırakılıyorlar.

Karbondioksitli suya veya buzlu suya sokulmak da kullanılan yollardan kimileri.

Ama bilim insanlarına göre balıkların hassas bir yapıları onlarda acıya karşı büyük bir duyarlılık oluşturmuş durumda. Sosyal yaşantıları da çok karmaşık.

Balık bir nimettir, tüm nimetler insan için yaratılmıştır

Kesişiyor Kutsal kitapların söylemi ile Gide’in söyledikleri.

Sıradanı, ile “lüks olanı” ile balık hem nimet hem de zenginlik göstergesi. Japonlar onun için 35000 Euro harcayacaklardır geleneksel olduğunu söyledikleri balina avına.

Smith, sonsuz zenginleşme isteğinin tahlilinde yanılmamış gibi duracaktır. Gide, iştahın sürekliliğinin gerekliliğini de kim bilir aynı zamanda iktisadi faaliyetin bir unsuru olarak görmüş olacaktır.

Sonsuz ihtiraslı antroposen çağ insanı büyük bir ikilemin ortasına getirip bırakacaktır.

Her şey insan ve iktisat için mi değil mi, karar vermek gerekecek önce.

Vahşi yaşamı yok eden gerçek vahşetin pençesinden kurtulabilecek mi?

Asıl sorun bu gibi görünüyor.

Write A Comment