Babasının eline sımsıkı yapışmış küçük çocuk soracaktı; “niye yeşildir ormandaki ağaçların yaprakları?” diyecekti. Kuşlar cıvıltıları ile gökyüzünün renklerini taşıyıp getirirken, kokular da koşarak gelip buluyordu onları.
“Olabilecekler olabilemeden” diye Jankélévitch, Anders ve birçoklarından sonra sık sık uyarmaya koyulduğunda, karamsarlık ve kötümserlikle az suçlanmayacaktı bu satırların yazarı.
Paranoyak ve inkâr edicidir ilk bakışta Don Quichotte. Gerçek, gerçek değildir onun gözünde. Gerçek kendi düşleridir. Bu onu saplantılı ve saldırgan yapacaktır.
Soğumuş ve buz tutmuş bir yüreği ısıtmak, hesabın, kısa vadeli çıkarın kıskacındaki akla yeni ufuklar açmak… Tutkularının esaretindeki yaşamın dışında, belki bir şafağın ardında aranabilecek alternatif var olma biçimlerini besteleyebilmek…
Dil bilimci dil ile düşünce arasındaki ilişkiyi ve etkileşimi açık biçimde gösterdiğinde anlaşılabilecektir ki, Yahudi ile Musevi, zenci ile siyahi, dile dökenin farklı toplumsal-siyasi kavrayışını verebileceği gibi kullanılan dil bunlar hakkındaki anlayışları da yeni baştan yapılandırılabilecektir.
Agnon’un başyapıtlarından biridir ‘Kovulmuşlar’. İtelenmişliği, onursuzca yaşamaya mahkûm edilişi, topraksızlığı, kabullenişi, boyun eğmeyi, kendi deyimiyle sofradan kovulmuşluğu yazacaktı.
Karmaşık bir labirenttir insan ruhu. Teolojinin önermelerini kabul ederken aklın yol göstericiliğine de aynı anda yer bulabilecektir bilinmez olanı anlamak için.
“Yeni normalin” gerçekten yeni olabileceği ancak tarihselin, ekonominin ipuçlarından bakma alışkanlığını edinmeyenler için hayal edilebilecek bir şeydir.
Şiddete uğrayan güçlü hissettiğinde kendini şiddet uygulamaktan hiç çekinmeyecekti. İnsanın ve halkların “naturasının” uzmanı için bunlar bilinmedik şeyler değildi; Varlık, gücü oranında var etmeye çalışacaktır kendini.
Veba dışımızda değil, içimizde diyor Camus. Önlem almaya çalışmayalım boşuna. Herkes bugün hastalığın kaynağının kendi dışında olduğunu söylemiyor mu?