Soğuk bir sis martıları kuşatarak yükselmeye başlamıştı kanalların üzerinde. Kendileri görülmezlerse bile havada asılı kalan çığlıkları uzaklardan duyuluyordu. Ara ara dağılır gibi oluyordu duman.
Şöyle seslenecektir filozof bugüne Teolojik Politik İnceleme “sinin daha ilk sahifelerinde: “İnsanların kendilerini özgür sanmaları bir yanılsamadır. Hatta bir yanılgıdır. Bunun böyle olduğu, görmesini bilen herkes için apaçıktır.
Düşünürün orada sorduğunu sorsak biz de kendimize: İnsanların sonuncusu ile benim aramda geçecek olan süre Da Vinci’den bu yana geçmiş olan süreden daha mı uzun yoksa daha mı kısa olacaktır?
Bireysellikle toplumsalın kavşağı, hakikatin adaleti içinde mümkün olabilirdi. Baruh ‘tan mı öğrenmişti Sartre bunu, kim bilir. İlave edecekti o da insanlığın yazgısındaki bir yasayı; “bugünün ezileni, yarının ezeni.”
Felsefe eksiklikten doğar. Filozof eksikliğin olduğu yerde yaşam bulur. Eksiklik, önce insana ait en temel eksikliktir; kendine ait, dış dünyaya ait bilginin tam olmamasıdır.
Katılmıştı sessizce Bento. Elini uzattı ateşe düşüncelere dalarken. Odanın kapısı açılıp eşikte Rembrandt göründüğünde, kar pencerenin ardında beyaz kadifeden örtüsünü dokumaya başlamıştı tekrar.
Kimi toplumlarda giyim kuşam promosyonu üzerinden büyük rantlar elde edilirken niteliksel olarak gelişmiş toplumların insanlarında uçma ayıbından sonra alışveriş ayıbı yaygınlaşıyor.
Modern zamanların başında maddi çıkarın ekseninde yeni bir dünya kuruluyordu. Çıkar ve kâr kapitalizmin varsaydığı insan tabiatının temel güdüsüydü.
Varlık, an içindeki görünmeden ve hız saplantısından kurtulabilirse ancak “Black Friday”ler bir gün kendini “White Friday”lere bırakabilecektir.
Paris Antlaşması’nda hedeflenen bir amaç vardı: Küresel ısınmayı 2 derecenin altında tutmak. Bunun için birçok önlem alınmış fakat çok önemli noktalardan biri olan et üretim ve et tüketimine pek fazla değinilmemişti.
Ama akıl nasıl dışlanabilir ki diye düşünecekti Bento. Akıl, tabiatın bizzat içinde oluşmamış mıydı? Tabiat kendine ait olanı dışlamazdı, gelişimini kısıtlamazdı; daha doğrusu kısıtlayamazdı.