Kutsalın ışığının bile akıl tarafından aydınlatılmaya ihtiyacı vardı. Tarih, aksi taktirde sinsi bir karnavaldan başka bir şey olamazdı. İnsan, kar fırtınasının labirentinde yolunu yitirirdi o zaman.
Kutsalın geri dönüp dönmediği tartışılacaktır bugün birçok toplumda. Kimi düşünürler, özellikle son dönem gelişmelerine baktıklarında bunun ciddiye alınması gereken bir tez olduğunu ileri süreceklerdir.
Uyaran olmazsa, yanılsamaların sonsuzluğunda akıl kendini dahi inkâr edebilecekti burada. Gölge oyununun içinde hayal olarak kalabilecekti sonsuza kadar.
Soluyacağımız temiz havadan yüzeceğimiz suya, oradan da balıklı nefis yemeklere düşmanlık yapan terörist güçler(!)’in başında bilim insanları geliyor.
Uzmanların hesaplamalarına göre sonsuz isteklerimizi karşılamak için yaklaşık bir dünyaya daha ihtiyacımız var. Bu, mümkün olmadığına göre şimdilik gelecekten borçlanmak gerekecek.
Denizlerin ufkunu nihayet sonsuzluğa taşımaya soyunacaktır Kristof Kolomb. Modern zamanları açacaktır böylece. Bilmektedir ki bu yol, zenginleşmenin sonsuz ihtirasıyla birleşmektedir.
Modern sonrası dönemin hiper bireyi bugün zenginliğin ve lüksün tüketiminde görünme isteğini ve arzusunu tatmin edecektir.
Hobbes’un ünlü Léviathan’ının temsiline bakıldığında canavarın devasa gövdesinin “bağımsız ve özgür halk” ın muhtelif katmanlarından oluştuğu fark edilecektir.
Anlaşılan bundan böyle okyanusların denizlerin kirlenmesine gerek kalmayacak. Bizzat insan fiziki olarak da zehirlenmiş ve etrafa zehir saçan, etrafı daha fazla kirleten bir varlık haline gelmiş olacak.
1615’te Montchréstien, yapıtına ekonomi politik ismini verecektir. Modern zamanlara damgasını vuracak olan bu bilim tarih sahnesindeki yerini ilk olarak böylece almış olacaktır.
Carl Schmitt’in devletin yeri ve göğü kapsaması varsayımından yola çıkılmıştı önceki yazılarda. Bu, devletin toplumla bütünleşerek, bir mono blok oluşturup, insanı nefessiz, soluksuz ve ufuksuz bırakması demek olacaktı.