Bu sütunlarda yapılmaya çalışılan, modern zamanların düşünürlerinin izinden (ki bunların bir kısmı ekonomi politik filozoflarıdır) giderek, zenginleşmenin ancak özgürleşme ile birlikte bir anlam ifade edeceğini göstermektir. Aklın eşliğinde gerçek özgürleşme mümkünse, erdem de ancak ikisinin varlığında söz konusu olabilecektir. İnsan olan için açıktır ki; yaşam ancak bu durumda yaşanabilendir.
Salt zenginleşme (daha çok mal üretmek, sahip olup tüketmek) bu durumda uzamsal ve düşünsel bir varlık olarak insanın sadece bir yönünü geliştirecek ve ortaya garip bir yaratık çıkacaktır.
Ticaretin ister istemez bireysel çıkar arayışını meşrulaştırarak insanlar arasındaki barışa, gerçek dostluğa engel olacağı anlamına gelen bu düşünce, çok da görmezden gelinecek bir tez olmayacaktır.
Modern sonrası dönemin hiper bireyi bugün zenginliğin ve lüksün tüketiminde görünme isteğini ve arzusunu tatmin edecektir.
İstanbul Bilgi Üniversitesi Ekonomi Bölümü ile Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi (CEFIS) tarafından Şehir Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi ve İktisat&Toplum Dergisi işbirliğinde düzenlenen söyleşide Metin Sarfati’nin “İktisat ve Edebiyat” başlığıyla gerçekleştirdiği konuşmanın metni.
Birbirlerinin içinde büyüyecek üç olgu modern zamanları ve kaçınılmaz olarak bugünü belirleyecektir. Bunlar yeni zamanların temel dinamiklerinin en güçlülerinden kimilerini oluşturacaklardır: Tanrının göğe çekilmesiyle, yer üzerindeki dinsel varoluş biçimi sona erecektir.
Smith, ünlü yapıtı “Ulusların Zenginliği” nin bir yerlerinde şöyle diyecektir: “Ekonomi Politiğin iki tane temel amacı vardır. Bir tanesi siyasete, yöneticiye, kamu hizmetini görebilmesi için gerekli gelirin sağlanmasının yollarını göstermek, diğeri ise halka onu refah içinde yaşatacak düzeyde bir tutarı elde etme araçlarını anlatmak”.
Boğmaya kalkıştığımız düşüncenin yanlış bir düşünce olduğundan hiçbir zaman emin olamayız. Bundan emin olsak bile, onu boğmak gene de kötü olacaktır.
17. yüzyıl her düzeyde büyük kırılmaların yaşanacağı 18. yüzyıla geçişte, eski ile yeni arasında bir köprü işlevi görecektir. Yeni, 17. yüzyılın sonuna doğru henüz tümüyle reddedilemeyen eskinin içinden, dipten doruğa büyük patlamalarla gün yüzü görecektir.
Rousseau ünlü ve korkunç Lizbon depreminden sonra Voltaire’e şöyle yazacaktır; ”Ey insanoğlu! Kötünün kaynağını arama artık. Onun yapıcısı bizzat sensin. Kötü ancak senin eserin olabilir, kendi üzüntülerinin kaynağı sensin”.