I – Genel Bir Yaklaşım
İktisat bilimi kendisine konu olarak aldığı insan eylemlerinin iktisadi yönünü kavramaya çalışırken çalışma alanını fayda, tercih rasyonalite, çıkarların tatmini, kar zarar hesaplaması gibi aslında daha önceden tanıdık kavramlarla oluşturmuştur. Bu durum henüz oluşma sürecindeki disiplin acısından anlam kargaşalarına neden olma riski doğurmuştur.
Rasyonel birey, çıkarını maksimize eden birey, bencil insan doğası, bir yandan bireyin sıradan özelliklerini temsil ederlerken, diğer yandan iktisat teorisinin temel dayanaklarını oluşturduklarından sözü edilen riski disiplin kuramsal bir soyutlamaya başvurarak aşmaya çalışmış, “rasyonel davranışın” süreç içinde gerçekle veya pratikle -olabildiğince- uyumlaştırılması hedeflenmiş bunun için yoğunlukla matematiğe, psikoloji ve sosyoloji teorilerine başvurulmuştur.
Bununla birlikte, fayda ve maliyetin, bencilliğin, tercih sıralamasının, rasyonalitenin, kendini sevmenin homo economicus’un ve benzeri kavramların kimi zaman eş anlamlı, kimi zaman yanlış kullanımları önlenmeye çalışılmakla birlikte bunun her zaman çok başarılmış olduğu söylenemez.
Rasyonel davranış ile kastedilenin Raymond Boudon’un işaret ettiği gibi önceden belirlenmiş amaçları gerçekleştirecek araçların kullanımı mı olduğu (etkinlik sorunu), yoksa bu amaçların bizzat kendilerinin mi rasyonalitelerinin asıl olduğu her zaman çok somut ye belirgin olmadığı söylenene örnek olarak verilebilir.
Ayrıca söz konusu kavramların, özellikle iktisadi rasyonalitenin ve/veya homo oeconomicusun iktisat biliminde değişik ekoller tarafından değişik yorumlara tabi tutulduğunu ve modellerin buna göre oluştuğu bilinmektedir.
Bunlardan hareket ile bu çalışma içinde amaçlanan, iktisadi rasyonaliteyi -ve/veya homo economicusu – önce klasiklerde daha sonra neoklasiklerde, ve günümüzde tahlil edip somutlaştırmak ve tenkitini yapmaktır. Böylece kavramlara açıklık getirilmeye çalışılırken iktisadi rasyonelliğin değişik düşünürler tarafından yorumları Leibnitz’ten başlayarak günümüze değin izlenecektir. Homo economicus’un tarihsel süreç içindeki yorumlanma şekillerinin birbirleri ile her zaman benzeşmediği Smith’in, neoklasiklerin ye günümüzün iktisadi adamının aslında çok ayrı hipotezlere denk düştüğü görülecektir. Eğer rasyonel davranış Raymond Boudon’un belirttiği gibi amacın kendisine değil de araçlara ait ise, ekonomi politik bireyinin – homo economicus- rasyonel davranış varsayımının aslında ne kadar dar sınırlar içinde geçerli olduğu anlaşılacaktır.
İlk aşamada, bu yazıda homo economicusun tarih sahnesine çıkışı ve klasiklerde, özellikle Smith ve Mill’deki oluşum süreçleri tahlil edilecektir…
* İktisat Dergisinde Yayınlanan Makalenin Aslından Alıntıdır, Sayı: 453, Eylül 2004 İstanbul