Bizden sonra ne ile yaşanacak
Renan
Teolojinin Perspektifindeki Özgür İrade
Ve Rab dedi; İşte Adam iyiyi, kötüyü bilmekle bizden biri gibi oldu ve şimdi elini uzatmasın ve hayat ağacından almasın ve yemesin ve ebediyen yaşamasın diye onu Aden bahçesinden kovdu ve hayat ağacının yolunu korumak için Aden bahçesinin doğusuna Kerubileri ve her tarafa dönen kılıcın alevlerini koydu.
Teolojinin ilk ve temel önermelerinden biri olacaktır; kutsal bu önermelerle daha da kutsal olacaktır hatta. Dinselin felsefesi ile ilk bakışta çelişiyor gibi dursa ve paradoksal görünse de, Yahudi-Hristiyan düşünselliğinin temel dogması olacaktır neredeyse; insan a priori özgür akla (libre arbitre – free will)1sahip olandır. Tanrı öyle istemiştir. Onun gücü isteğine eşittir. Tanrı insanı ayrıcalıklı tutup kendi benzerinde yaratacaktır. Kendiside özgür iradesi ile yaratan olduğuna göre, insan da öyle olacaktır. Bu durumda, ancak insan olan için ahlak söz konusu olacaktır. Bilinci olan için sadece günahtan kaçınmak mümkün olacaktır. Bilinci olmayanın ahlaki sorumluluğu da olmayacaktır.
Bilinç ve seçim, a priori özgür olan için mümkün olacaktır; seçmek özgür akla aittir çünkü. İyi ve kötü de ancak seçilebilir olduklarında iyi ve kötü olmayacaklar mıdır zaten.
Adem ile Havva, yılan gibi yaratılış itibarı ile günahkar değillerdir; kötü, kendi seçimlerinin sonucunda ortaya çıkmıştır.
* * *
Rivayet edilir ki, öğrencileri Spinoza’ya umutsuzluk içinde soracaklardır; Üstat ne yaptın, kozmosa ve insan varlığına ilişkin yazdıklarınla insanın elinden tüm eylem özgürlüğünü aldın. İnsan bu durumda kaderine egemen olan olamayacaktır (Rovere, 2017: 120).
Muhtemelen devam edeceklerdir öğrenciler; sen bizi teolojinin demir ve pas kokan soğuğundan bunun için mi kurtardın, doğruyu yanlıştan ayıramayacaksak, iyiden ve kötüden yana seçimde bulunamayacaksak, tarih tümü ile bizim dışımızda yol alacaksa, insan olmanın erdemini, etkinliğinin dışında bir yerlerde aramamız gerekmeyecek mi? Özgürlüğün ahlak demek olduğunu bize sen öğretmedin mi, şimdi söylediklerinle eleştirdiğimiz Adem ile Havva’nın özgürlüğünün bile gerisine düşmeyecek miyiz? Nasıl tanımlayacağımızı bile bilemediğimiz kaderin eline bırakmak için mi yola çıkardın bizi?
Paradoksal bir resim çizmektedir söylenenler; kutsal, insanı özgür kılan, radikal rasyonalizmin zirvesi Spinozist felsefe de tutsak eden midir?
André Morellet de Ansiklopedi’de not düşecektir; eski olduğu kadar yeni felsefede de yazgı kadar üzerinde tartışılıp bir karara varılamayan az madde olmuştur (Diderot & d’Alembert, 2018). Tamamlarsak, Stoacılardan Augustin’in Tanrı’nın Şehri’ne(2016), Spinoza’nın Etika’sından (1993) Hegel’in Felsefe Tarihi Üzerine Derslerine (2000)kadar, insan özgürlüğü ve yazgısı kadar üzerine mürekkep akıtılan az konu olmuştur. Ebedi bir soru olacaktır modernitenin ufkunda olduğu gibi, bugün de dile getirilen; kaderin bilinmez ağlarında mı örülmektedir insanın gizemli denebilecek yolculuğu, özgür bilincin eyleminde mi döşenmektedir tarihin dolambaçlı yolları?
Teolojinin sorusundan çok farklı olmayacaktır sanki dile getirilen; eğer iddia edildiği gibi, tarihin zifiri karanlığını aydınlatmak öncelikle Yahudi-Hristiyan perspektifinde gerçekleşmişse; özgür mü olacaktır burada insan olan? Günah veya günahsızlık kendi özgür iradesinin mi sonucu olacaktır? (Domenech, 2018)
Ama devamında sormaya devam etmek gerekecektir; Spinozist felsefede özgür irade olmayacak mıdır?
Ekonomi politiğin temellerinin atılmasında da önemli yeri olan André Morellet ile sormaya devam edilebilecektir; insan eyleminin ve özgürlüğünün, insanın var olmasındaki yeri ve anlamı nasıl irdelenecektir? (Morellet, 2012) Leibniz veya Voltaire ile de tarihin inşasında özgür eylemin yeri sorgulanacaktır hemen sonrasında.
Nietzscheyen Gereklilik
Kehanette bulunacaktır Nietzsche 19. yüzyıl sonlanırken: Gelmekte olan iki yüz yıldır anlattığım. Gelecek olanı betimliyorum, başka türlü gelemeyecek olanı. Nihilizmin yükselişidir bu. Çünkü şimdiki zamanda gerekliliğin bizzat kendisi iş başındadır. Bu gelecek daha şimdiden yüzlerce işarette kendini ele vermektedir. Bu kader kendini artık her yerde haber vermektedir. (Nietzsche, 1995)
Zweig ise, annesini babası dahil tüm bir Viyana burjuvazisini suçlayacaktır Dünün Dünyası’nda (2018); öngörmek bir yana sezinleyememişlerdir dahi gelmekte olanı. Gereklilikler zincirini kavrayamamış olmalarıdır muhtemelen Zweig’ın anlatmak istediği.
İki önermede de dile getirilen çok nettir. Gereklilikler zincirinin bilincine varılmasından geçecektir insan özgürlüğü ve tarihin anlaşılması ile inşası. Nietzsche bu zinciri takip ederek yapacaktır öngörüsünü ve yanılmayacaktır. 20. yüzyıl bir felaketler yüzyılı olacaktır. Bu doğrulanma önce özgür bireyin-öznenin eyleminin, sonra da bunun tarihin içindeki etkinliğinin tartışmaya açılmasını gerektirecektir. Tartışmada ister istemez yukarıda anlatılan efsane dikkate alınacaktır.
Ama önce Spinoza’nın, öğrencilerince ve müritlerince yanlış anlaşılmasını düzeltmesi gerekecektir. Sonra diğer yanlış yoruma, teolojinin özgürleştirme tezine gelinebilecektir; eğer “sırf kendi tabiatının gerekliliği (nécéssité) ile var olan ve etkinliği yalnız kendisi ile gerektirilmiş bulunan şeye özgür” (Spinoza, 1993: I. Bölüm, Tanım VII) diyeceksek, bu “kesin ve gerektirilmiş bir şart içinde var olmak ve etki yapmak için kendisinden başka birisi ile gerektirilmiş bulunan şeye özgür denilemeyecek” olması anlamına gelecektir. Bu, sınırlı, sonlu ve eksik olanın, mesela insan olanın, a priori özgürlüğünün mümkün olmaması anlamına gelecektir.
Ayrıca “insan bir şeyi hemen ve hızlı bir şekilde anlayamayandır” diye de ilave edecektir Spinoza Etika’nın ilerleyen sahifelerinde.
Sınırlı ve sonlu olanın eksik olması kaçınılmazsa, kâmil olmaması da beklenen olacaktır, hızlı ve a priori anlamıyor olmasında şaşıracak bir şey olmayacaktır. Eksik olanın tarihi kavraması ve tarih içinde etkin olması için gereklilikler zincirinin düğümlerinde var olabilen özgürlüğü kavraması gerekecektir öncelikle.
Öğrenciler bunu anlamamış olmalıydılar muhtemelen.
Özgür irade böyle deşifre edildikten sonra Spinoza ile modern zamanların başına dönmek gerekecektir. Tam burada sekülerleşme, teolojik tarihin mesela St. Augustin ile inşasının sonu veya en azından kuşkulu bir hale gelmesi demekse, Spinozalı radikal rasyonalizm de aklın perspektifinde, tarihe de anlam bulma isteğine yöntem olabilecektir.
Tabiatın, gereklilikler ve zorunluluklar içindeki düzeninin benzerinin tarihin dehlizlerinin içinden ayıklanıp çıkarılması öncelikli ve acil olandır bu durumda. Bilimselliğin yasalarının kavranılabilmesi koşulu ile toplumların zaman öncesinden sonrasına gidişini aydınlatabilmek, insanın kendi varlığı üzerine olduğu kadar yeni toplumsal örgütlenmeler üzerine düşünmesini de mümkün kılacaktır.
Modern zamanların ufkunda yeni toplumsal örgütlenmelerin kaçınılmaz olmasıdır insanı tarihsel ve evrensel olaylar zincirini yeni baştan düşünmeye sevk edecek olan. Kolay olmayacaktır tarihe özgürlüğün gözlükleri ile bakmak. Daniel’den Augustin’e, oradan Spinoza’ya, Voltaire ve Hegel’e, tarihe insan isteğinin dışında bakmak, tabiatın yasalarını incelemekten daha zor olacaktır kuşkusuz. İstek bilindiği gibi insan eyleminin temel dinamiğidir çünkü.
“Tanrı eğer yeryüzüne müdahale etmeseydi tanrılığı kalmamış olurdu” (Domenech, 2018: 11) diyen ve üstü kapalı da olsa teolojik perspektifi meşrulaştıracak olan Descartes’tan çok, akıl yürütmede Spinozyen rasyonalite önemli ve yol gösterici olacaktır.
Kaderci Jacques’ın Kaderi
“Doğanın sadece bir parçası olan insanın kendini gereklilikler zincirinin dışında görmesi ne tuhaftır, ne akıl dışıdır” diyecektir Diderot. Marquis de Sade da, özgürlüğü ilginç bir şekilde koşullu buyruklar olarak tanımlayacaktır. Güdülerin köleliği de denebilecektir buna.
Modern zamanlar öncesinde teolojinin sınırları içinde incelenen bu sorunu, felsefenin ve rasyonalizmin sınırları içinde ele almak Spinoza’yı döneminin ve sonraki yüzyılın en azından ilk yarısının “lanetli filozofu” yapacaksa da, Fransız aydınlanmasının ansiklopedistleri2 ile, mesela Diderot-Voltaire perspektifinde tekrar ele alınacaktır konu; ama artık özgürlük, tarihin felsefesine bakışın da temel belirleyenlerinden biri olarak gündeme gelecektir.
Kaderci Jacques’da (Diderot, 2000) derinliğine ele alınacaktır yazgı ve özgür akıl sorunu. Yapıt nerede ise Nietzsche’nin “Neşeli Bilgisini” hatırlatacaktır (Nietzsche, 2016). Belirsizlik, yarının iktisatçısına yol gösterici olacaktır romanda. Augustin’in ve tüm bir Yahudi-Hristiyan teolojisinin, teleolojik tarihsel perspektifinin eleştirisi yapılacaktır Jacques ve efendisinin ağzından. Bir amaç dahilinde yaratmaya iradesi olanın tarihi belirleyebileceği (Domenech, 2018: 18) tezi, dolaylı olarak da olsa temelinden çürütülecektir. Aklın sübjektif olduğu, tek nesnelin, Tanrının doğal ve doğa üstü düzenin yaşayabilmesini sağlayacak yasalar dizisi olduğu tezine itiraz edilecektir. Sade’ın dediği gibi, koşullu buyruğun belirlediği düzenin, özgür olarak nitelenemeyeceği açıktır çünkü.
Bir teolojik buyruğun sisi olmanın ötesinde, bir Spinozyen gerekircilik olarak var olacaktır kader; Jacques ve efendisi için bu insanlığın bilinmezlik dolu yolunun ismi olacaktır.
Soru tereddütsüz olacaktır romanda; “insanlığın durumu mudur bizi bir yerlere sürükleyen” diye not düşecektir Diderot kahramanının ağzından. Devam edecektir; “üstadım bu dünyada neye sevinip neye üzüleceğimiz pek belli değil. İyilik kötülüğü, kötülük de iyiliği getiriyor. Gecenin karanlığında orda, yukarda yazılı olanın yönlendirdiği yolda yürüyoruz. Bizim hayallerimizin, umutlarımızın hiçbir etkisi yok sanki oralarda belirlenmiş olanların üstünde” (Diderot, 2000).
Teleolojik teoloji reddedilirken aslında varılan fatalizm, modern zamanların Voltaireyen de denebilecek bir belirsizliğini aklın yanına koyması olacaktır. Bilinen, bilinebildiği oranda bilinen olacaktır burada. Özgürlük de, özgür olunabilen oranda özgürlük olacaktır. Rousseau bu dünya üzerinde olan her şeyin insan eyleminin sonucu olduğundan emin olurken, Voltaire ironik bir yanıtla boynunu bükerek şöyle diyecektir; zavallının tekiyim ben, hiçbir şey bilmiyorum (2015).
Diderot’nun Spinoza’yı (Etika’yı) tümü ile okuduğuna ilişkin elde kanıt yoktur ama varoluştaki özgürlüğün ancak gereklilik ve zorunluluk zinciri içinde mümkün olabileceğine dair kuşkusu da olmayacaktır. Buradan bakıldığında fatalizmi, materyalizm anlamına da gelecek fakat Holbach’ın yorumundan biraz ayrılarak doğal ve evrensel bir gerekirciliğin savunusu içinde anlam kazanacaktır. Teleolojik teoloji, Tanrısal istemin eylemi ile insan davranışına ve tarihe yön verebileceğini ileri sürse de Diderot’nun materyalizmi bunu reddedecektir. Kaderci Jacques’ın kaderciliği öncelikle Yahudi-Hristiyan uygarlığının temel hipotezlerinin reddi anlamına gelecektir. Bu red aslında insan köleliğinin reddi demek olacaktır.
Teleolojik teolojinin yukarda işaret edildiği ve mesela Augutinus’ta da belirtildiği gibi, tanrısal eylemin özünde bir amaç taşıdığını ve bunun insan ruhuna tanrı tarafından indirilmiş olduğu tezine , Spinoza’nın verdiği; amaç aslında insan iştahından (appétit) başka bir şey değildir. Ve bu olsa olsa etkin neden (cause efficiente) olacaktır” (IV. Bölüm, Önsöz) yanıtına tereddütsüz katılacaktır Diderot.
Burada Spinoza insanların bir şeyi ilk elden anlamamalarına ek olarak “onların kendi iştahlarının nedenini bile bilmediklerini” belirtecek; onlar etkilerinin ve iştahlarının bilincine sahiptirler, fakat bu şey için iştaha sahip olmalarını gerektiren nedenlerden habersizdirler (a.g.e).
Tanrının özgür iradesinin varlığını a priori veya hipotez olarak koymak, bir yandan tanrının kendi zorunluluğu içinde davranmayan bir model olarak kabul edilmesine yol açacak ve bunun insan için de mümkün olduğu düşüncesini getirecektir. Bu kutsal için de, insan varlığı için de despotizme yol açabilecektir. Özgürlük, toplumsal, siyasi, iktisadi açıdan var olduğu kadarı ile dahi mümkün olmaktan çıkacaktır. Ayrıca özgür iradeli (istediğini istediği zaman yapabilen) bir tanrı günah işlemenin sorumluluğunu yarattığı kuluna yüklerken soru işaretleri ile baş başa bırakabilecektir onu. Tarihin niye baştan beri kanlar içinde yazıldığının açıklanması zorlaşacaktır.
Spinozyen felsefe sisteminin çok uzağında olmasına rağmen Leibniz, tanrının ancak dünyanın rasyonel sisteminin içinde yeri olduğunu söyleyerek bir anlamda Diderot’yu önceleyecektir.
Stoacılığın Kaderciliği
Spinoza: İnsanlar kendi üzerlerinde etkili olan dış nedenleri bilmezler. Cahildirler bu konuda. Onun için eylemlerinde tümü ile özgür oldukları illüzyonuna kapılırlar. Galiba biraz da bu nedenle kadere kader denecektir.
İnsanların cehaletini ve bilinçsizliğini, Kaderci Jacques’tan iyi anlatan var mıdır;
EFENDİ- Size ilham kaynağı olan Tanrı mı, şeytan mı? Korkarım ki şeytan sizin bedeninize girmiş artık.
EFENDİ- Niye şeytan?
EFENDİ- Mucizevi şeyler yapıyorsunuz ve doktrininiz çok kuşku verici.
JACQUES- Takip edilen doktrinle mucizevi fikirler arasında ne ilişki var?
EFENDİ – Tanrı da şeytan da mucizeler gerçekleştiriyorlar.
JACQUES- Peki ikisinin mucizelerini nasıl ayıracağız birbirinden?
EFENDİ- Doktrin iyi ise mucize tanrıya, kötüyse şeytana ait olacaktır.
JACQUES (ıslık çalarak) – Peki benim gibi bir cahile, mucize yapanın doktrininin iyi veya kötü olduğunu kim söyleyecek (Diderot, 2000: 339).
Teolojik kadercilik ve teolojik teleolojizm Jacques’ın sorusuna ne yanıt getirecektir? Sorunun yanıtı, Augustin’den St. Thomas’a uzanan ve mutlaka Abbé Domenech’ten geçen bir çizgide aranıp verilmelidir kuşkusuz.
“İnsanlar kendileri için yararlı olana iyi, yararsız olana kötü derler” diyecektir insan doğası doktoru radikal rasyonalist.
Stoacılığın kendine özgü gizemi olacaktır bu yanıtta gözden kaçmaması gereken. Diderot’da da aynı etki açıktır. Aydınlanmacı filozof Spinoza’dan olduğu gibi Stoacılıktan esinlenecektir.
İlginç olacaktır özgürlüğü, kaderi ve tarihin anlamını veya felsefesini Spinoza, Diderot, Voltaire, Léo Strauss, Hegel ve Walter Benjaminlerle anlamaya çalışmadan evvel Epiktetos veya Seneca’ya bakmak. Aklın yolunda ilerlemek için onlardan öğrenilecek çok şey olacaktır kuşkusuz.
Levinas, Spinoza’yı eleştirme telaşında; “mucize o kadar mucizevidir ki sizin bunu anlamanıza imkan yok” dediğinde, filozof üç yüz yıl öncesinden yanıt verecektir; “zorunluluk içindeki özgürlükte kuşkusuz mucizeye yer yoktur.”
Trajik bir varoluştur kaderin insana sunduğu. Mucizesiz bir varoluşta “hangi alanda özgür olunabilir ki” diye soracaktır olabildiğince naif bir şekilde Stoacı filozof; güzel veya çirkin olmak gibi güçlü veya güçsüz olmak bizim irademize mi bağlıdır. Nerede ise her şey dış nedenler tarafından belirlenmiyor mu. Bizim dışımızda gelişen acımasız bir gerekircilik tüm umutlarımızı, hayallerimizi umursamadan yok ediyor. Yaşamın hiçbir kazasına karşı güvence içinde değiliz ve yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Hastalık ve ölüm her an kapımızda ve çaresiz bekliyoruz (Hadot, 1995).
Ama asıl trajik olan tatmin olmaz arzularımıza ve umutlarımıza ilişkin olan değil midir? İnsanlar elde edemeyeceklerinin peşinden ihtiras içinde koşuyorlar, kaçamayacaklarını bile bile kaçmaya çalışıyorlar felaketlerden. Halbuki elimizde olan ve yapabileceğimiz tek bir şey var; akla uygun davranmak
* * *
Aklı, yaşama ve kavrayışa rehber yapmak. Galiba insan varlığının en zor yapabileceği, en zor gerçekleştirebileceği.
Arzuların durmaksızın körüklendiği bir var oluş biçiminde bunun nasıl gerçekleştirilebileceği temel bir soru olarak kalmıyor mu?
Devam edecek…
—————————————————————————
1 Ayrıntılı bilgi için Özgürlük Yanılsaması yazına bakılabilir.
2 Ansiklopedistler Diderot ile D’Alembert yönetiminde 1751—1765 yılları arasıda yazılan “bilimlerin ve sanatların akla uygun bir sözlüğü”nü ele alan bir edebiyatçılar topluluğudur. 17 ve ek olarak 11cilt, 150 yazar tarafından ele alınmıştır. Bunlar kendilerini filozoflar ismiyle anılan bir entelektüel guruba ait olduklarını ilan etmişlerdir. Bu isimler bilimin ve laik düşüncenin toleransı, akılcılığı ve geniş zihinsel düşünceyi destekleyen insanlardır. Bu nitelikler bilindiği gibi aydınlanmanın nitelikleri olacaklardır.
Ansiklopedi yazarların bir kısmı yazdıkları bölüme isimleriyle imza attılarsa da, bir kısmı da imza ve isimlerini kullanmadan makalelerini yazmışlardır.
Augustin, (2016) La Cité de Dieu, CreateSpace, Paris.
Diderot, D., (2000) Jacques le Fataliste, Le Livre de Poche, Paris.
Dideorot, D., d’Alembert, Jean Le Rond, (2018), Encyclopédie de Diderot et d’Alembert, CreateSpace Independent Publishing Platform, Paris.
Domenech,E. (2018) La Prophétie de Daniel, Forgotten Books, Paris.
Hadot, P.,(1995) Qu’est-ce que la philosophie antique?, Folio, Paris.
Hegel, G. F. W., (2000) Leçons Sur l’Histoire de la Philosophie, Librairie Philosophique Vrin, Paris.
Rovere, Maxime, (2017) Le clan spinoza, Editions Flammarion, Paris.
Spinoza, (1993) Ethique, Flammarıon, Paris.
Morellet, Andre, (2012), Melanges de Litterature Et de Philosophie Du 18e Siecle, Nabu Press, Paris.
Nietzsche, F., (1995) La volonté de puissance, Gallimard, Paris.
Nietzsche, F., (2016), Le Gai Savoir, CreateSpace, Paris.
Voltaire (2015) Candide, Niort, Atlantic.
Voltaire, (2020) Essai sur les mœurs et l’esprit des nations / Tome I, Editions Classiques Garnier, Paris.
Zweig, Stefan (2018). Dünün Dünyası, çev. Eğit K. Can, İstanbul.
İlgili yazı, İktisat ve Toplum Dergisinin Kasım 2021 tarihli 133 numaralı sayısında yer almıştır.