Özne Olmanın Dayanılmaz Hafifliği

Hüseyin Özel’in son yazısını okuduğumda, kendisi ile ortak bir sütun açmanın benim açımdan ne kadar isabetli bir karar olduğunu tekrar düşündüm; keyif verici olduğu kadar öğretici ve zorlayıcı bir yanı olduğuna kuşku olmayacaktır bu kararın. Söylenilen ve yazılan böylece sürekli gözden geçirilmeyi bekleyecektir. Diyalog zihnin kapasitesini genişletirken, biriken tortudan kurtulmaya itecektir onu durmaksızın. Yenilenme, pasın demiri yemesine vakit bırakmadan, ondan arınmaya itecektir.

***

Belirtilmesi gerekenin altı böyle çizildiğinde, okura ve yazara tekrar bu köşenin amacını vurgulamak gerekecektir; ekonomi politiğin zenginleşmenin bilimi olmaya indirgendiği günümüzde, ama özellikle içinde yaşanılan zihinsel açıdan verimsiz topraklarda, özgürlüğün de bundan payını almaması beklenemeyecektir.

Özgürleşme, çok sıradan, derinliksiz, olsa olsa politik veya gündelik sıradanlığın içinde ancak düşünülebilecektir. Daha doğru söylemek gerekirse; onun görüntüsü ile yetinmek daha anlamlı gelecekti buranın insanına. Debord’un dediği gibi Gösteri Toplumu’nda (2018) yaşamak zaten daha fazlasını gerektirmeyecektir. Görünmenin yeterli olduğu toplumda özgürlüğün yanılsaması dahi yetebilecektir. Özgürlüğün illüzyonu bilim insanının bile gözünü kamaştırabilecek, o da fazlasını düşünmeyecek, hayal bile etmeyecektir. Düşünülecektir ki; Debord görünmeyi, Spinoza da erdemi, özellikle bu toprakların insanı için yazmıştır.

İçinde yaşanılan toplumun, ekonomi politiğin temellerinin atılmasına, felsefesinin gelişmesine herhangi bir katkısının söz konusu olmadığı bilindiğinde,  maddi zenginleşmenin büyüsü, başka arayışlara olduğu gibi, özgürleşmeye de gerek bırakmayacaktır. Sonuçta daha çok bu topraklarda (kuşku yok başka coğrafyalarda da) sadece ekonomi politik düzeyinde değil, özgürlük alanında da illüzyon ile yetinilecektir. Özgürlüğün hayali yeterli olacaktır.

Bu sütunlarda yapılmaya çalışılan, modern zamanların düşünürlerinin izinden (ki bunların bir kısmı ekonomi politik filozoflarıdır) giderek, zenginleşmenin ancak özgürleşme ile birlikte bir anlam ifade edeceğini göstermektir. Aklın eşliğinde gerçek özgürleşme mümkünse, erdem de ancak ikisinin varlığında söz konusu olabilecektir. İnsan olan için açıktır ki; yaşam ancak bu durumda yaşanabilendir.

***

Bunlar söylendiğinde gelinecek yer belirmiş olacaktır.  Öncelikle gerekli olan; modern zamanların ve ekonomi politiğin insanının kim olduğunun tespiti olacaktır. Modern zamanlarla birlikte insan eylemi asıl olduğuna göre, anlamak gerekecektir; insanı dinlenme halinden hareket haline geçiren temel dinamik(ler) nelerdir.

Sıra ile gidildiğinde, eylemin sahibinden, özneden başlamak gerekecektir. Özne olma bu dünya üzerinde eylemci demek olacaktır çünkü her şeyden önce. Ama bunun mümkün olması özne olacak olanın, ben’in, özgür iradesinin (libre arbitre) apriori varlığına bağlı olacaktır; ben o zaman ben olabilecektir. Özgür iradesiz ben’in varlığı söz konusu olmayacaktır bu durumda. Öznenin varlığı dahi kuşkulu duruma girecektir.

Eylemin var olabilmesi, aklın özne ile çakışmasını gerektirecektir. Eylem içindeki ben’in varlığı bilmeye bağlı olacaktır. Descartes – Kant çizgisinde akıl ile özne çakışacaktır zaten (Misrahi, 2003).

Görülüyor ki, rasyosu ile eylemin mutlak yapıcısı olan özne, ancak ve apriori olarak mutlak bir özgürlüğün varlığının mevcudiyeti halinde bunu başarabilecektir.

Burada durmak gerekecektir. Modern zamanların ta başından bugüne, belirleyici olanın ve yol ayırımlarına yol açanın (şimdilik öznenin) üzerinde düşünmek gerekecektir; “insan için özgürlük, subjektum’un özgürlüğü olarak yeni” ise, (Heidegger, 1986) özne, özgürlük ve eylem konusunda önyargısız ve idealleri gerçekle karıştırmadan, düşlerimizin salıncağında savrulmadan, umut etmeden, daha doğrusu umuda gerek kalmadan; özneyi ve özgür aklını (libre arbitre)! düşüncenin güçlü büyütecinin altına yatırmak gerekecektir. Subjektumun sübjektivizminden kurtularak. Hegel’den Spinoza’ya dönerek hatta.

Hegel veya Spinoza

“Spinozizmin çürütülmesi öncelikle görüş açısının çok iyi bilinmesinden geçecektir. Bu yapıldığında görüş açısı kendiliğinden bir üst dereceye yükselecekti” (Hegel, 2015: 11). 

Tözün (substance) görüş açısıdır Hegel’in söz konusu ettiği; henüz özne halini almamış tözün. Fenemoloji’ye girişte de söyle tamamlıyor Hegel yazdıklarını; “töz, fikrin gelişiminde temel bir aşamadır. Her zaman mutlak fikir olarak değil; henüz gerekirciliğin (nécéssité) içinde sınırlanmış bir şekil olarak” (Hegel, 2014).

Eleştirisinde Hegel kimi zaman; “büyük bir boşluğun içine atıyor Spinoza her şeyi ama sonunda oradan kimse çıkmıyor, hiçbir şey çıkmıyor” derken, öznenin çıkmadığını kastediyor görünse de, yukarıdaki satırlarından anlaşılıyor ki; Logique’inin(Hegel, 2015) içinden yol almak gerekecektir, öznenin Spinoza’da mümkün olup olmadığını tespit edebilmek için.

Radikal modernitenin (Israel, 2020) büyük mimarı Spinoza için apriori, eyleyenden (özneden) başlamak mümkün olmayacaktır. Başlanacak yer Heidegger’in deyişi ile salt subjektum olmayacaktır. Buna karşılık mutlak olan, kendi başına töz substance değil özne de olacaktır aynı zamanda. Töz ve özne birlikte olacaktır deyim yerinde ise. Özne ve bağımsızlığı ancak bu içerikte kavranabilecektir.

Zor olacaktır bu iç içeliği çözmek, ama Spinoza’da töz, sıfat ve tavır (mode) ilişkisi bilindiğinde kolaylaşacaktır süreç. Yapıtının çelişkilerinin içinden yakalamak ve çözümlemek gerekecektir filozofu bunun için. Tarihin ve şartlarının içinde değerlendirmek ve onun içinden çıkarmak kaçınılmaz olacak, zamanı da katmak gerekecektir hatta analize. Hegel’in altını çizdiği “görüş açısı” içinde bir üst aşamaya geçerken tözün özne ile iç içeliğini anlamak kolay olacaktır bu durumda. O sırada anlaşılacaktır ki doktrininin hakikati ancak Spinozizmin özünün içinde ve derinliğinde saklanmaktadır (Macherey, 1990). Ama yine de Hegel için Spinoza’nın düşüncesi tümden soyut kalacaktır; “Spinoza’nın sisteminde tekil olan hiçbir şey kalmıyor” diye not düşecektir Hegel, “tözü, bir belirlenim boşluğundan başka bir şey değildir” diye de ekleyecektir. Hegel için tümü ile olumsuzdur bu durum.

Doğruysa eğer Hegel’in yaklaşımı özgür iradenin yok edilişi olabilecektir Spinozizt sistem. Bu durumda eylem öznesiz kalacağından, kendisi de mümkün olmayacaktır. Modern zamanlarda öznenin dönüştürücü gücü tezi de dayanaksız kalacaktır. Aklın öncülüğünde özne olarak beliren, birey olmaya doğru yol alamayacaktır.

Net bir şekilde hemen belirtmek gerekecektir; Hegel’in “Omnis determinato est negatio”su1 Spinozizmin özünü yansıtmamaktadır (Macherey, a.g.e). Etika açıktır bu konuda; “Tanrının iktidarında olan her şey gerekli olduğu için öyledir”. Güç ve öz tanrıda tümü ile aynı şeydir. Bu durumda modüsler (tavır) için de gerekirlilik doğal olarak tözünkinin aynısı olacaktır.

Hegel’e karşı devam etmek gerekiyor; Spinoza’nın sisteminde determinatio – belirlenmişlik başka bir anlama sahip olacaktır; eksikliği (finitude) içeren sınırlanmışlık anlamına gelecektir kavram. Sınırlanmış olmak, eksik olanın (fini), tamamlanmamış olanın niteliği olacaktır. Jarig Jelles’e 50. mektubunda “eksik ve belirlenmiş olan”dan bahsedecektir filozof (Spinoza, 2010) İkisi birbirinin eşitidir demeye getirecektir. Buradan hemen çıkan anlam, “belirlenmişliğin olumsuzluk ifade etmeyi aşıp” kendi cinsinden başka bir şey tarafından sınırlanmış olma” anlamına geleceğidir (Spinoza, 1993: I. Bölüm, Tanım II). Bu durumda sonsuz olan töz aynı zamanda belirlenmemiş demek olacaktır (Spinoza, 2010: 31. Mektup). Devam edilirse, tümü ile mükemmel olan töz ve sıfatları (attribut)için belirlenilmişlik kavramı kullanılamayacaktır; aynı türden bir şey tarafından belirlenmiş değillerdir çünkü.

Kaldı ki sözcüklerin ve dilin bilimi aynı şeyi ifade etmeyecektir Hegel ve Spinoza için. Bu dikkate alındığında, Hegel için saf olumsuzluk belirten belirlenmişliğin, Spinoza için aynı anlama gelmediği görülecektir (Macherey, 1990). “Sadece tabiatının gereklerine göre var olan, eylemi de sadece kendi tarafından belirlenen şey özgürdür” (Spinoza, 2005: Bölüm 88) önermesinde bu açıktır. Devam edecektir filozof; “başka bir şey tarafından belirlenen ve belirlenmiş bir mantığa göre var olan ve böylece bir şey üreten, gerekli, daha doğrusu zorunludur”

Umulur ki anlatılmak istenen anlatılabilmiştir; belirlenmemişliközgürlük  sisteme ilgisiz ve tümü ile iradi bir özgürlük olmayacaktır. Tözün kendisi, kendi nedeni olarak (causa sui) dışsal bir irade tarafından belirlenmemiş olduğuna göre kendisine bağlı şeyler de onun gibi salt kendi tarafından belirlenmiş olacaktır. Belirlenmemiş tözün kendisi dahi tüm belirlenimlerin dışında kalmayacaktır. Kendisi, kendi gerekli nedeni tarafından belirlenmiş olacaktır;  özgürlük bir iradenin iradesi olmayacaktır. Nereden kaynaklandığı belli olmayan bir istem söz konusu değildir bu sistemde. Sıradan ve nedensiz istemin mevcut olduğu bir sistem niye savunulur ki diyecektir Spinoza.

Kendi yarattığı, her şeye muktedir, sonsuz güçlü ve özgür bir tanrıdır sanki insanın kendine örnek edineceği. İradenin sonsuz özgürlüğü nihayet mucize aramak ile koşut olmayacak mıdır bu durumda?

Özgür eylemin nedeni, kendi kendini kapsayandır, natura naturante (yaratan) ve kendi içinde kendi nedenleri olmayan nature naturée (yaratılmış olan) şeyleri harekete geçiren nedensel eylemden farklı değildir; tek ve aynı şeydir.

İnsan Tabiatın İçinde Ayrı Bir Tür müdür?

Aniden hatırlayacaksın ki bir yüzün vardı

René Char

Düşünce dünyasında XX. yüzyılda ilginç savrulmalara tanık olunacaktır. İnsanın bu yer üzerinde ayrı bir yere sahip olduğu dile getirilecektir; Husserl’den Neo-Kantizm’e oradan Sartre’a ve varoluşçuluğuna değin insan kendi kendisinin yapıcısıdır tezi el üstünde tutulacaktır.

Yeni de değildir insanın bu kozmosta ayrı bir yere sahip olduğu söylemi. Ait olduğu evin, sadece bir parçası olduğu toprağın, bir toz zerresi kadar yer kaplamadığı evrenin, sıradan bir parçası olmadığı tahayyülü ilk kaynağını kutsal yazında bulmuş olmalıdır.

“Suretimizde benzeyişimize göre insan yapalım; ve o denizin balıklarına ve göklerin kuşlarına ve sığırlara ve bütün yeryüzüne ve yerde sürünen her şeye hâkim olsun… Ve Allah onu kendi suretinde yarattı. Ve Allah onlara dedi. Semereli olun ve canlı olan her şeye egemen olun (Bap I 27-28 ).

Yaratanın mı, yaratılanı kendi suretinde yarattığı, tersinin mi doğru olduğu pek açık değilse de, iki şey bellidir burada; insan tüm tabiatın içinde ayrıca var edilendir. Bu önermenin içerdiği risk açıktır ama ikincisini belirtmek gerekecektir önce. Her şeye egemen kılınanın, aynı tanrı gibi, iradesi gereği her şeye el koymak için gerekli bilinci ve gücü vardır. İradesi vardır kısaca.

Kutsal yazına göre insan istisnai olandır (Schaeffer, 2007).Öyle ise kutsalın perspektifinde bütün, bütün olan değildir. Homojen değildir, kesitli ve parçalıdır; en önemlisi hiyerarşiktir. Özgür irade hiyerarşiyi arzu etmiştir, bunu tesis etmeye de gücü vardır. Öz ile güç çakışmıştır!

İnsanı var oluşun merkezine koyacak olan teolojik ahlak, sonuçta insanı tüm yaratılanların vekaleten efendisi olmaya memur etmiştir. Ara ara da karar sizindir özgür aklınızı (libre arbitre) kullanın demiştir.

İnsanın sıradan olmadığı düşünün ilk kaynağı göksel olsa da, asıl üzerinde durulacak olan ikincisi olacaktır; Descartes bir yana şöyle diyecektir Caumiéres; “bilgiye ulaşmak öncelikle insanın doğa üzerindeki egemenliğinin tesisine dönük olacaktır” (Caumiéres & Tomès 2016). Citton tamamlayacaktır: “Bilim, kültüralist bir nitelik kazanacaktır böylece (Citton &   Lordon 2008).

İnsan tabiatın dışında ve üstünde konumlandırmaya hazırdır kendini.

İnsan İmparatorluğun İçinde Bir İmparatorluk Değildir

Descartes, insanın tabiattan koparak ve onun üzerinde egemenlik kurmasını önererek, istemeden de olsa, onun yabancılaşmasının önünü açacaktır. Spinoza ise Etika’nın III. Bölümü’ndeki önsözle, apriori özgür iradeye yolu kapamaya devam edecektir; “bir imparatorluk içinde imparatorluk değildir insan” derken, insanı merkezden, istisnailikten ve despotik eğiliminden çıkaracak, biliminin yol açtığı kültüralizmin tehlikelerini göstermiş olacaktı.

İmparator kılınan, özgürlüğü bütüncül bir natüralizmin (doğacılık) dışında görebilecekti. Bu ise Darwinyen öğretinin tamamen tersine, insanın nerede ise biyolojik bir varlık olmayıp, kültürel bir varlık olduğu savunusuna götürecekti. Toplumsal ve daha önemlisi kültürel olan bu varlık ister istemez anti natürel (doğal) olacaktı. Özellikle Husserl buraya geçişte egologieile önemli bir yerde duracaktır (Husserl, 2004).

Sosyal ve kültürel varlığının, insan olanı biyolojik varlığının ötesine fırlatabileceği söylemi anlaşılabileceği gibi, özgürlüğün iradi ve sınırsız olduğu tezinin bir devamı olacaktır aslında. Burada sosyal ve kültürel varlığın, biyolojik olanla ilişkisi bir anlamda kesilmiştir.

Kesitli evren ve insan algılayışı ilginç bir şekilde teolojik ahlakla modernitenin egemen bir perspektifinin kesiştiği bir yerde yaşam bulacaktır. İki tane ayrı gerçekliğin yabancılaşmaya yol açtığı savunusunun temelleri, Smith ve Marx’tan önce bütünlükçü var oluş tezi ile, Spinoza’nın radikal modernitesi tarafından atılmış olacaktı (Israel, 2020).

Naturalist bilgi, biyolojik bir var oluşun ürünüdür. Yukardaki satırlarda sözü edilen bilme, ancak bütünlüğün ve onun getirdiği içsel zorunluluğun bilmesi olabilecektir. Siyaseten bağımsızlığa ve demokrasiye geçiş de Spinoza’nın Politik Denemesi’nde (Spinoza, 1993b)gösterdiği gibi, bu bütünlük içinde mümkün olabilecektir.

Yeniden Özgür İrade

Özgürlüğün şekli ve içeriği, özgürlük algımızı belirliyor. İrade ile isteğin kesiştiği yerde belirlenir gibi görünüyor özgürlük. Galiba sorun biraz da Schopenhauer’in (1992) altını çizdiği gibi iradenin ve isteklerin bizzat kendilerinin ne kadar özgür oldukları. Onların kaynağında neyin yattığını bilmek, bireysel anlamda da, politik düzeyde de sınırları belirleyecektir. Ancak o sayede somutlaşabilecektir özgürlük.

Spinoza şartlanmış özgürlüğe, kitabının son bölümünde aklın gücü diyecektir.  Bu yazı dizisinin gelecek bölümünde bunlar ele alınacaktır. Spinozizt sistem bu tartışma için gerekli çerçeveyi çizebilmektedir. Matheron’dan Marx’a, Deleuze’den  Balibar’a teorik ve entelektüel kılavuzluk için gerekli ipuçları orada bulunabilecektir.

Kadercilik bile Spinozyen sistemde zeki varlıklar yaratabilecektir. Yeter ki büyük bütünün içindeki zincirleme süreç görülebilsin. Bir düşünürün deyişi ile; bütünün parçası olmak ile, bizzat kendisi olmak nerede ise aynı şey olacaktır.

Hegel yanılacaktır sanki; her şey, biz dahil, bütünün ancak içinde var olabileceğiz. Bu anlamda tanrı ile şeylerin evrenselliği aynı olacaktır.

Aydınlanmanın büyük düşünürü Diderot şöyle diyecektir; “bir şeyin tam bağımsızlığı o şeyin bütünlüğü ile nasıl bağlaşsın ki” (Diderot, 2000: 39).

1 Belirlenmiş her şey olumsuzdur.

KAYNAKÇA

Caumiéres, P., Tomès, A.,Cornelius Castoriadis. Réinventer la politique après Marx
Citton, Y., Lordon, F. (2008) Spinoza Les Sciences Sociales, Amsterdam; 1st édition, Paris.
Debord, Guy, (2018), La Société Du Spectacle, Folio, Paris.
Diderot, Denis, (2000), Jacques le Fataliste, Le Livre de Poche, Paris.
Heidegger, Martin,  (1986), Chemins qui ne menent nulle part,  Gallımard, Paris.
Hegel, G. W. F. (2014), Tinin Görüngübilimi, İdea Yayınevi, İstanbul.
Hegel, G. W. F. (2015), Logique de l’encyclopédie, Vrin, Paris.
Husserl, Edmund, (2004) La Crise des sciences européennes et la phénoménologie transcendantale, Gallimard, Paris.
Israel, Jonathan, (2020), Les Lumières radicales: La Philosophie, Spinoza et la naissance de la modernité, Amsterdam; 1st edition, Paris.
Macherey, Pierre, (1990) Spinoza ou Hegel, La Decouverte; Hors Collection, Paris.
Misrahi, Robert, (2003), Le sujet et son desır, Pleıns Feux, Paris.
Schopenhauer, Arthur, (1992) Essai sur le libre arbitre, Rivages, Paris.
Spinoza, (1993) Ethique, Flammarıon, Paris
Spinoza, (1993b) Traité politique, Flammarıon, Paris.
Spinoza, (2005) Court traité, Traité de la réforme de l’entendement, Principes de la philosophie de Descartes, Pensées métaphysiques, Flammarion, Paris.
Spinoza, ( 2010), Correspondance Lammarıon, Paris.
Schaeffer, Jean-Marie, (2007) La Fin De L’exception Humain, Gallimard, Paris.
Kitâb-ı Mukaddes, Kitâb-I Mukaddes Şirketi, Acar Matbaacılık, İstanbul 2000.

Write A Comment