Kent Misafirini Geri Vermek İstemediğinde

Yıldızlar son valslerini yapıyorlardı laciverte boyanmaya başlayan gökyüzünde. Belli ki vakit gece yarısını geçmiş, şafağa koşuyordu. Szyburcks uyuyordu. Alaca mavinin karanlığına teslim olmuştu. Yorulmuş olmalıydı mücadeleden, bırakmak istemiyordu son konuğunu.

Yıldızlardan biri soluk kesen bir hızla terk etti binlerce yıllık yerini. Kayboldu sonsuzda. Sis yüklü bir bulut onun boşlukta bıraktığı yeri doldurmaya koştu.

Son konuk gittiğinde, buranın halkı şimdiye kadar olduğu gibi onun da yerini dolduracaktır, merak etmeyin demişti bir yetkili. İkna olmuşa benzemiyordu kent. Suskun görünse de direnmek istiyordu sanki bu kez.

Misafir ikircikli idi, tedirginliği yüzüne yansıyordu. Ülkesi diye düşlediği İsrael’den bir günlüğüne sadece konuk olarak gelmişti eski topraklarına. Sinagogun anahtarları da artık çok az Yahudi kaldığından ona bir geceliğine emanet edilmişti ama onları bırakacak kimse bulamıyordu şimdi.

Yoksa bir türlü terk edemiyor muydu kentini aslında? Bu trajedi yaşamı boyunca takip edecekti sanki onu. Tüm dünyayı gezmişti ama kopamıyordu yoksul ülkesinden. Agnon Usta’nın deyişi ile “buraya dönmüştü ama burada oturmuyordu. İsrael’de idi evi.” Gülümsedi. Yahudi bir yere ait olamaz mıydı? Unutmuş muydu bir yerde kök salmayı. Edmond Fleg düştü aklına. Ona ait olmalıydı gezginci Yahudi (juif errant) terimi.

Yazgısı  yolunu çoktan çizmiş olmalıydı diye düşündü. “David’in oğlunu mu bekleyecekti? Ama kaç ihtiraslı hükümdar tahtının peşinden yok olup gitmişti ve yerin ve göğün kralı Mesih hala görünmemişti. Umutsuzluk perisi onun yolunu bekleyenlerin ruhunu tüketmişti işte.

Hem sevdiği İsrael’inde bile vaat edilen bal şarabını bulamamıştı.” Cenneti aramakla mı geçecekti onun da ömrü.

Rabbiler işte bu kentte öğretmişlerdi ona kutsalın ne olduğunu. Aslında pek de inanmamıştı ama inanır gibi yapmıştı. Biliyordu ki hahamlar tıpkı siyasi yöneticiler gibi pek hoşlanmazlardı dik başlılardan. Bunu ciddiye almayan Yahudi çocuklara verilen acılı cezalara az tanık olmamıştı.

Varsın filozof ömür boyu hakikati arasın diye düşündü. Rabbiler bunu bilerek dünyaya gelmiş olmalıydılar.

Ama ne kutsallık vardır ki hayat dediğiniz sıradanlıkta. İnsanlar yaşar, çalışır ve ölür. Kulakları çınlasın rabbilerin; kutsalın adını dilinden düşürmeyenler için ne uzaktır kutsal.

*    *    *

Dışarda, çığ, kurumuş otları canlandırdı sanki. Sarhoş edici bir koku kapladı ortalığı.

Misafirlik Ebedileştiğinde

Szyburckslu misafir, çelişkilerinin içinde belki de Kafkayen bir tutumla reddedecektir konumunu. Kabul etmek istemeyecektir misafirliği aslında.

Payitahtın ülkesinde ise bir kuşku yaşanmayacaktır bu konuda. Martıların yol göstericiliğinde II. Bayezid’ın açık övgüleri eşliğinde; İspanya’nın, Portekiz’in Yahudilerinden Batı’nın teknolojisini Osmanlı’nın ülkesine taşıması istenecekti onlardan. Ama Büyük Türk’ün temel beklentisi, belirginleşen iktisadi zorluğu aşmada yardımcı olunması idi. Bu alandaki geri kalmışlık eninde sonunda imparatorluğu askeri düzeyde geriletecekti, bu açıktı. Kurtuluşun yollarını göstermesi istenecektir onlardan. Payitaht, karşılığında sürgün edilmişlere güvenli bir yaşam önerecekti.  

Bu sözsüz iş birliği yıpranacaktı zaman içinde. İktisadi koşulların değişmesi tarihsel dinamiklerde temel belirleyici idi. Örgütlenmemiş sermaye, küreselleşmeye doğru evrilen finansın karşısında gerileyecekti kaçınılmaz olarak.

Misafirin misafirliği de çift taraflı olarak onaylanacaktı. Ama doğal olarak ev sahibinin iradesiydi asıl belirleyici.

Kimlik Bunalımı Derinleşirken

Kafka kendini yazacaktır sanki, kaybolmuş kimliklerin topografyasını usta işi verirken. Nigel Dennis1 de aşağı kalmayacaktır ondan. Agnon’dan Kafka’ya bu toprakların Yahudisinin bunalımı da bir yanı ile belirginleşecektir bu yazında.

Pek istekli olunmayan modernitenin rüzgarlarının bu topraklarda esmeye başlaması, genel kimlik arayışını hızlandırırken, Yahudi’nin kendine özgü bunalımı daha da derinleşecektir.

Modern zamanların Yahudiliği, Batı’da temel çatışmasını Yahudi kalmakla, filozof kalma arasında yaşarken, bu toprakların Yahudisi sadık tebaadan tercihli misafirliğe geçişini bir başarı olarak görecektir. Daha doğrusu, bağlı olduğu cemaatin yöneticileri bunun böyle olduğuna kendilerini ve onu ikna edeceklerdir. Bu söylem tarihsel zamanda değişmeyecek ve meşruiyet kazanacaktır.  Misafirliğin içinde Yahudi olmanın sessiz söyleminin Batı’daki bunalımla ile bir ilgisi olmayacaktır.

Yahudi olmanın anlamı, ev sahibi ve konuk tarafından misafirlik folklorizmine indirgenebilecektir. Eski İstanbul nostaljisinin eğlendirici bir parçası olabilecektir. Düşük profilli Yahudi, siyaseten önerilecek ve bu dinsel cemaat tarafından baş tacı edilecektir. Geçmişte Spinozası olmayanın, daha sonra Marx ve Lassale’ı, bugün de Freud’u ve Simone Weil’i dahi olamayacaktır. Agnonları da olmadığından kutsalın nihayet yaşamaktan ibaret olduğunu söyleyecek kimse de olmayacaktır.

Sadece büyük zenginliklerin oluşmasına sığınacaktır düşük profilli misafir; Agnon’un misafiri gibi sevilerini anlatamayacak, içinde büyütmek zorunda kalacaktır. İlginçtir kimlik bunalımının yönetiminde entelektüel olmayınca zengin iş adamları ile din adamları kol kola girip toplumu yönetmeye soyunabileceklerdir. Kutsal olacaktır pusulaları! Onlara Sarayburnu açıklarında bir zamanlar yol gösteren martılar şaşıracaklardır olan bitene.

Yahudi kalmanın salt bir tarihe, bir kültüre sadık olmanın ötesinde bir anlam taşıyabileceği unutturulacaktır. Cemaat yönetimi Yahudiliğin 2500 yıllık yasasına sadık kalmanın yeterli olduğunu tekrarlayacaktır durmadan.

Modern zamanların fırtınası buralarda bir paranoyaya dönüşebilecektir.

Heinesiz Yaşamak

Kimlik bunalımı değil miydi Donna Clara’da büyük Alman romantiği Heine’yi parampaça eden?

Donna Clara’da şövalye, koyu Katolik sevgilisine kendisini sevip sevmediğini soracaktır. Yanıtlayacaktır sevgili:

“Bende hiç yalan yok sevgilim

Nasıl ki bağrımda tek damla kan

Yoksa ne pis Yahudi’den

Ne de zencilerden “ 

Bu kez Donna Clara soracaktır şövalyeye kim olduğunu.

Yanıtlayacaktır:

“Ben Sennora, sevgiliniz

O herkesin övdüğü,

Saragosalı ünlü hukukçu

Yahudi’nin oğlu”

Aşkları devam edebilecek miydi ikisinin bilinmez ama belli ki Alman romantizminin Mendelssohn’u ve (her şeye rağmen) Heine’si idi aydınlanmaya (Aufklarung’a) damgasını vuracak olan. Dönemin ünlü sanayicisine veya din adamına bırakılmayacaktı Alman toplumunun da, Yahudisinin de düşünsel gelişimi ve temsili.

Fransız cumhurbaşkanı da Sartre’ın cezalandırılmasını isteyenlere, ben Fransa’yı cezalandıramam. Sartre Fransa’dır demeyecek miydi?

Balat Tepelerinden Bakınca

Balat kimsesizdi. Sular kötü koktuğundan beri martılar da gelmiyordu. Yaşlı bir adam sığ suların yanında durdu uzun uzun baktı. Yanına yaklaşan genç sormaya eğildi kulağına. Galiba ne düşündüğünü merak etmişti. Yanıt  Georgetta Plana’dan veya Moustaki’den gelecekti;

“İki bin yıldır

Dolaştım dünyanın her yanını

Gördüm ki döndükçe bu yer küre

İhtirasları nefes aldırmamıştır insanlara”

Rabbilerin, politikacıların, iş adamlarının ihtirası teslim alacaktır özellikle bu toprakların Yahudisini; misafirliğin nimetleri sayıla sayıla bitirilemeyecektir.

Misafirin özgürlüğü, folklorik temaşaya indirgenmek istenecektir sanki.

Devam edecek…

1 İngiliz yazar.

Write A Comment