Prof. Dr. Metin Sarfati’yi sonsuzluğa yolcu ettik… Metin, iktisatçılığın ötesine geçmiş, iktisat felsefesi yapan, kendi de filozoflaşmış bir dostumdu. Verimli kaleminden çokça eser çıktı ama Burak Atamtürk ile birlikte yazdığı ’’İktisat Sadece İktisat Değildir ‘’ (Efil yay, 2015 ) eseri özellikle iz bıraktı.
Medyascope‘da yaptığı ‘’Görünen ve Görünmeyen ‘’ adlı 25 derin söyleşide ‘’haz ve tüketim toplumu’’ nu didikledi, insan özünü bıkmadan irdelemeye çalıştı. Kayıtlara baktım, son kaydını ‘’Bir Trajedi Olarak Nükleer Denge ‘’ konusunu 13 Mart 2022’de ele aldığına göre, me’lun hastalığın ona izin verdiği son ona dek işlek aklını kullanmış.
‘’Lâik ve Sorgulayıcı Aklın ‘’ isim babalarından filozof Baruch Spinoza (1632-1677) Metin‘in amentüsüydü, onun alet kutusunu hiç elinden bırakmadı. ‘’Bir özgürleşme etiği ‘’dediği Etika’yı rehber alarak, son 20 yılında düzenli ve sistemli olarak ‘’varlık sorunu’’nu araştırmaya yöneldi. Günümüz kapitalizmindeki ‘’sonsuz arzu’’ nun nedenlerini aradı. Onun ifadesiyle ‘’Arzu bireycidir,neş’e ise kollektiftir, yayıldıkça artar.Umutsa, korkunun arka yüzüdür, bu yüzden umut beslenir ama hayaller üzerine kurulamaz ‘’.
2022‘de Efil ‘den yayınladığı son eseri Yahudi-İnsandan İnsan Yahudi ‘de Spinoza’nın özgürlüğe doğru yolculuğunu esere sinmiş buluruz, özgürlük eserde ana izlektir.’’ ‘’Aşağılamamak, nefret etmemek, anlamak ‘’ şeklindeki giriş cümlesi, tüm eserin nirengi noktasıdır.
Bu eserde Metin kendi sözleriyle ‘’ Yahudi Olmayan Yahudi’’yi arar.‘’Anadolu’da 2000 yılı aşkındır var olan Yahudiliğin yaşamından portreler’’ çizer. Bu topraklarda Yahudi olmanın yazgısının ‘’Düşük profil içinde yaşamak temel bir var olma biçimi ‘’ olduğunu öğreniriz.
Son eserini kızı İdil‘e – İdylle şeklinde yazmış – ithaf etmişti. Ona çok düşkündü, telefon görüşmelerimizin ağırlık konusunu kızı İdil ve onun eğitim sorunları oluştururdu.
İktisadı çok iyi sindirmişti, mikro iktisadı çok analitik olarak algılıyor ve anlatıyordu, ama neo-klasik iktisadı sevdiğini hiç söyleyemem.
Nedeni açık: İktisat,sosyal gerçekliği algılmakta yeterli değil…
Haksız mıydı ?
Devam edeyim, zira neo-klasik iktisadı bam telinden yakalıyor : İktisadın egemenliğindeki dünyada iyinin varoluş koşullarını oluşturma üzerine düşünmeye zaman kalmamıştır…
Yaşamı sade, eskilerin’‘münzevi ‘’dediği türdendi. Evinin bulunduğu semti bile bilmezdim, buluştuğumuzda iki lokma dışında bir şey yediğini hatırlamıyorum. Emin değilim, ama vejateryen olduğunu da sanıyorum.
Yine de yalnızlığı yeğlemesi, onu ‘’toplumcu‘’ olmaktan alıkoymuyordu. Mezunu olduğu İktisat Fakültesi’nin Mezunlar Cemiyeti‘nin çıkardığı İktisat dergisini yıllar yılı o sırtladı desem yeridir.
Son yıllarında onu toplumdan belki çok fazla yalıtılmış ama buna karşılık çok üretken bir çizgide gördük. 2010 sonrasında 4 özgün eser ve editörü olduğu derleme, bunun kanıtı.
Efil Yayın Ailesi‘nde yer alması onu çok mutlu etmişti. Yayıncılığın birer-ikişer kuruduğu bir ortamda, Metin, İktisat ve Toplum’un velût bir yazarı oldu.
Metin ve Sarfati ailesinin Anadolu topraklarında sıkıntılı bir geçmiş yaşadıklarını söylemem gerek.
Ana-babası, 1934’de Edirne’den İstanbul‘a göçe zorlanmış binlerce Yahudi ailesinden birisiydi. Annesinin İstanbul merkezinde bulunan evinin kapısı bilinmeyenlerce çalınıyor, zaman zaman taş atılıyordu, bunu onun ağzından işittim.
Bütün bunlar Metin‘in içine hiç sinmedi, anasını aldı İsrael‘e taşıdı, kardeşinin yanına teslim etti.
Çalıştığı akademik kurum yöneticisinin ona ‘’Siz bizim misafirimizsiniz!‘’ sözleri üzerine, 550 yıllık bir geçmişe sahip toplumu üyesi olarak o gün ‘’ istifa mektubu’’ yazdı ve bu kurumdan ayrıldı.
Ölümünde İsrael‘e nakledilmek şeklindeki vasiyetinin nedenini anladığımı sanıyorum.
Metin!
Şimdi o topraklarda huzur bul ve ışıklar altında uyu…