İyi polis, kötü polis hikayesini herkes bilir. New York’ta ki BM genel kurulunda Macron, bugün Trump’a karşı yer kürenin şampiyonu seçilince… İklim sorunlarını dile getirip geleceğin savunuculuğu ona düşünce…

Akla, buranın politikacılarının üç tane ağaç dikildiğinde çevre savunucuları olmaları geliyor.
Veya sanayicilerin artık geri dönüşümlü ürüne öncelik vereceklerini açıklamaları… Öyle bir trend var; doğal kumaş üretiliyor (biraz pahalı ama) geri dönüşüm kutuları var, çöplerinizi ayırıp oralara koyuyorsunuz. Defterler var, öyle üretiliyor.

Bunları yaparken sanayiniz de büyüyor… İstihdamınız da artıyor.
Çevreci arabalar da var, elektrikle çalışıyor.
Nükleer tesisleriniz de “temiz enerji” üretiyor.
Evleriniz de var, ekolojik malzeme ile inşa edilenleri artık revaçta; varlıklılar için olsa bile.
Onların sayısı arttıkça da büyüme rakamlarımız büyüyor. Her şey büyürken de CO2 salınımınız azalıyor
Mantıksız gelse de…

Ve kutuplarınız eriyor, onları görmek için düzenlenen turlar artarken kutuplar tükeniyor.

Pasifikler, plastikten okyanuslara döndü. Milyarlarca mikro plastik okyanusun içinde. Her sene en az 8 milyon plastik parçası denize atılıyor. 50’lerden beri üretilen bütün plastik parçalar hala bizimle beraber denizlerde. Ama temiz deniz herkesin hakkı! Eşitlik istemek de hakkı bu konuda. Siyasiler ve ünlü devlet adamları da söz veriyor; bunu da sağlayacaklar

CO2 artarken azaltmaya söz veriliyor.
Tapular dağıtılıyor, dünya bizim.
Gelişmiş ülkeler artıklarını Çin vs… gönderdiler, onlar da şimdi iktisadi büyüme sağladıkça daha yoksullara. Onlar nereye gönderecekler? Neyse bir Sibirya’sı var herkesin, oraya gömebilirler.                                                       

Büyüme sağlandığında bitmez arzumuz tatmin ol(a)muyor. Daha çok zenginleşmek istiyoruz. Otomobil üretimimiz istihdamı sağlarken, hazzımızı depreştiriyor, O sırada CO2 salınımını azaltmanın yolu da simyacılara bırakılıyor.

Mutfak aletlerine doymuyoruz, elektrik süpürgelerinin her sene yeni bir modeli çıkıyor, gardırobumuza elbiselerimizi diziyoruz. Her gün daha çoğunu. Ve yeni model makinalarda yıkamak istiyoruz onları. Buzdolaplarımız da zenginlik göstergesi. Renksizi, renklisi…
Ve bütün bunlar CO2 salınımını daha da arttırıyor.

Tabii daha çok et yemek istiyoruz.
Hayvanları daha çok öldürmeyi de…
Daha çok gezmeye de herkesin hakkı var, turizmciler de bu eşitliği sağlamak için canla başla çalışıyor.
Ve çoğu politikacı gibi Macron de yer küreyi savunuyor.
Trump açıktan kötü polis hiç değilse.

* * *
Şaka bir yana. Çok net bir şey var: Bilinen kadarı ile tarihte ilk olarak insan eylemine bağlı olarak yer küre yok ediliyor. Bazı bilimciler insan eylemli iklimsel ve jeolojik değişimi (anthropocentrisme) olarak tanımlıyorlar. Haksız değiller. Hakimi oldu insan yer ve gök kürenin.

Bunu temel birkaç nedene bağlayabilir miyiz?
Önce, 20. yüzyılın başında 1 milyar olan insan nüfusu bugün 8 milyar. 2030’da 10 milyar. Nüfus artarken CO2’yi düşürebilmek. Soru işareti olarak durmalı. Politikacı ne derse desin.

Sonra, içinde yaşanılan iktisadi sistem, kapitalizm, üretme ve tüketme miktarı ile ayakta duruyorsa o sırada salınım ve artıklar düşürülebilir demek…

Bir soru işareti daha.
Ve nihayet sonsuz insan arzusu… Arzu edilen şeye bile değil, kendi arzusuna aşık olan insanın arzusu.

Rousseau ne demişti Quesnay’e? “Ekonomi politik kitaplarınızı bana yollamayın, okumak bile istemiyorum”

İktisatçı onun için mi Rousseau’yu ders kitaplarına almaz.

Yorum Yazın