Şu türden ilanlar verilseydi medyaya; “kurumumuz hiçbir bedel almadan uyuşturucu dağıtmaktadır. Aşağıdaki forma isminizi ve adresinizi yazıp bize postaladığınız anda hiçbir araştırma yapmadan en geç bir hafta içinde uyuşturucu ev veya işyerinize teslim edilecektir.” Ne olurdu? Önce şaşkınlık ve ardından herhalde süratle mahkeme kapıları görünürdü. İnsanlar niçin uyuşturucu kullanır peki. Fiziki gerçekliğin sınırlarının kavranmakta zorluk çekilmesi, zaman ve mekân boyutlarının algılanmasında sıkıntıya düşülmesi değil midir bireyi düş dünyasına sığınmaya iten? Diğer bir deyişle düşsel bir mekân arayışı, bir cennet arayışı değil midir bu türden sığınmaların anlamı? Bu durumda psikiyatrist için uyuşturucunun etkisi ile düşselde reeli arayan, bu çabada bocalayan, boşlukta tutunacak yer arayan, bunalan birey sağlıklı olabilir mi? Uyuşturucuyu bir yana bırakırsak; birey bugün sistematik olarak hayal denizinde kulaç atmıyor mu, buna özendirilmiyor mu? Gerçekliği hayal dünyası üzerine inşa etmeye çalışmıyor mu bugün birey? Tersinden sorarsak aynı soruyu; düşseli reel olarak algılamıyor mu?
Kredi kartları az gelişmiş ekonomilerden çok gelişmişlere doğru artan bir yoğunlukta “hiper bireyin” “kumlar üzerinde” “canla başla” inşa ettiği dünyanın temel payandalarını oluşturuyor. Anlı şanlı bankalar dağıttıkları manyetik kartlarla bireyin yeni totemlerini oluşturuyor. Birey kartla birlikte var olmanın keyfini sürüyor. Veya keyfini sürdüğünü hayal ediyor. Ekonominin asli uyuşturucularından biri sayesinde birey sahip olduğu ile olmayı düşlediği arasında veya reel ile hayalin arasında kulaç atıyor. Veya sahip olarak var olmanın mutluluğunda, “görünerek” var olmanın yanılsamasına kendini bırakıyor. Bugünün toplumu eğer Debord’un deyişi ile “görüntü toplumu” ise birey de görüntünün dayanılmaz cazibesinde kendine uygun bir sürreel portre ediniyor. “Özgür”lüğünü sonuna kadar kullanarak istediğini kuşanıp istediği görüntüyü verme hakkına sahip kılınıyor. Var olma böylece “görünmeye” dönüşmüştür. Ama önerilen iktisadi ve toplumsal sistemin tümü bir düşsel projenin bizzat kendisi değil mi? Hedonizm bir an içinde ışıldayıp bir an sonra yok olan bir değerler sistemine denk düşüyor ise ve sistemin ta kendisi hedonist bir perspektifin üzerine oturuyorsa hayalin egemenliği düşsel görüntü ile ister istemez örtüşmeyecek midir? Finans, bu düş dünyasının asıl mucidi ise elindeki sonsuz sayıda hayali aracın en bilinenlerinden biri de manyetik kart değil midir. Kumun üzerine manyetik kartın büyüsü ile inşa edilen hayal de tanımı gereği bu ana ait olacaktır. Çünkü hayal andır ve yarın insan rasyosunun dışına bırakılmalıdır. Yarın çünkü, hayal perdesinin arkasındaki asıl oyuncuya bırakılacaktır: borç düşün sonudur. Finansal sistem, bu durumda sonu bir çöküntüye elbet çevirmeyecektir; yeni bir manyetik kart eskinin borçlarını da üstlenip bireyin “uzay yolculuğunu” devam ettirecektir. Hedonizm sübjektivizm ile birleştiğinde iktisadi aktörün rasyonalizmi de garip bir anlam yüklenecektir. İktisadi aktöre, düşlerini kredi kartı ile reele dönüştürdüğü ve dönüştürebileceği izah edilecektir hiç durmadan. Toplumun değişik katmanları iktisadi sisteme salt bir küçük kartın büyüsünde entegre edilecektir. Var olma, kart sayesinde de sahip olma ile perçinlenirken toplumsal statüko dahi onun çokluğu ile ölçülebilecektir: Bankadan kartını alabilen mutludur. Kart sayısı arttıkça mutluluk artabilecektir. Kartın düşselliği, mutluluğu da reel de değil sürrel de arattıracaktır bireye. Yorulmadan usanmadan arayacaktır birey.
Condillac bu kadarını düşünmemişti herhalde; görüntü ile var olup onunla mutlu olunabileceğini düşünmemişti Debord’un görünme çağında kredi kartları hayali reele çevirecek, “hiper birey”in var olmasını görüntüde bulmasını sağlayacaktır. Kredi kartları bireyin görünmesinin iktisadi ve sosyal ayağını oluşturacaktır. Braudel’in “ekonominin dünyası” finansın dünyasına dönüşürken, reel hayale dönüşürken kredi kartları “irrasyonel insanın” hayali dünyasının mimarlığına soyunacaktır. Çağın illüzyonisti veya mucizelerin yaratıcısı olacaktır kredi kartları bir bakıma; gelişmemiş ekonomilerde ise sosyal kabulün dahi unsurlarından biri olacaktır.
Klasik ekonomistler, sosyal psikolojinin buluşlarını iktisadi analize aktaran iki Amerikalı iktisatçının (Thailer Richard, Sunstein Cass) zarif üslubu ile söylemek gerekirse, çok temel bir ilkeyi koyarken bunun bugünün “ölümlü insanları” için geçerli olamayacağını unutmuş olabilirler mi diye düşünmemek mümkün mü? Klasiklerin tasarruf teorisi günümüzün “ölümlü insanı” için artık geçerli değildir. Ölümlü insan Virilio’nun bir havayolu şirketinin sloganından aktardığı slogan eşliğinde algılamaktadır zamanı, zenginliği ve birikimi; “Zaman para ise, ikisini birden kazanalım.” Zaman boyutsuzdur burada ve “hemen, şimdidir.” Zenginlik de zaman boyutunu içermemektedir; hemen ve şimdidir. Görüntü toplumu iktisadi dayanakları ile aslında zamanı dahi yok etme amacındadır. Anher zaman yakalanabilecek yerdedir. Bir dokunma, bir manyetik kart uzaklığındadır her şey. “Wall Street”e gitmeye dahi gerek yoktur artık. Herkes onu düşlerinde yaşatmaktadır. Klasiklerin mütevazı ama sağlam teorisinde zaman boyutludur. Bireylerin tasarruf kararlarında “hayal ettiğiniz tatili hemen yapabilirsiniz, kartınıza 24 taksit yapılacaktır” sloganı etkili olmayacaktır bu durumda. Ama ekonomi politiğin insanı ölümlü değildi galiba! Teorisyenleri insanın ölümlü olduğunu unutmuşlardı. Ölümlü insan hemen ve şimdiye koşullanacaktır günümüzde.
Ekonomi politiğin etik yapılanmasında kredi kartı ciddi bir delinme simgesidir. Ekonomi politiğin temel dinamiği içsel denetimdir çünkü. Şimdi ve derhal ulaşma kredi kartında somutlaşarak zaman boyutunu yok ederek, fütursuzca yarını tahrip edecek içsel denetimi yok edecektir. Kart öncesi dönemde aile bütçeleri kumbara esaslı idi. Klasik ekonomi kumbara esaslıdır. Hemen tatminden vazgeçilebileceğinin kanıtıdır odanın ortasında, içinde yarına ertelenebilmiş birikimle duran kumbara. Sorunu net bir şekilde ortaya koymak gerekiyor; içinden çıkılmaya çalışılan ama her an tekrar patlamaya hazır bir dinamit lokumunun üzerinde yaşıyoruz. Kamusal borçlanma özel borçlanmayı sırtlamaya çalışıyor. Ve bugüne, bu ana dokunmaya kimse cesaret edemiyor. Uyuşturucuya alışılmış; bireysel dünyalar kumun kaygan zemininin üzerine inşa edilmeye çalışılıyor; toplumsal dünyalarınki de aynı yolu izliyor. Finansın egemenliği “yaratma” yı reelin sınırlamasından kurtardı. Kredi kartları illüzyonu reel olarak sunmasını becerdi. Ekonomi politiğin üretim fonksiyonu anlamını yitirdi. Üretim fonksiyonunun girdilerine artık hayali de mi eklemek gerekecek! İllüzyon, dünyanın nihayetinde yuvarlak olduğu gerçeğine çarptığında…
Bugünkü sarsıntıları veya krizleri öncü olarak nitelememek gafletinde kalındığında…
Büyük çöküntü herkesi hayal dünyasında yakaladığında… Psikiyatristin kapısını çalmak için bile geç kalındığında…
Ünlü Goldman Sachs’ın yöneticisi son derece mütevazı şöyle dememiş miydi: “Tanrının işini yapan basit bir bankacıdan başka bir şey değilim.” Acaba Tanrının bütün dünyayı salt kumun üzerine inşa ettiğini mi düşünüyordu?
*Kasım 2010