Bu dizide, bir gazete köşesinin elverdiği ölçüde, değişik zaman dilimlerinde değişik limanlara uğradık. Yahudiliğin, fırtınalı denizlerdeki inanılmaz yolculuğunda, kutsalın insanla buluşmasını izledik.
Tekrar ve kısaca hatırlatmakta yarar var; Bu yazı dizisinde, kutsalın şiddetle ilişkisi tahlil edilmeye çalışılmaktadır. Bu kaçınılmaz olarak tarihsel ve düşünsel düzeyde bir iz sürmeyi gerektirmiştir.
Büyük Helen kültürü ile karşılaşma Yahudilikte aslında İbrahim’den beri var olan temel bir çatlamayı tekrar gündeme getirecektir. Reformcularla, köktenciler (fondamantalistler) tekrar karşı karşıya geleceklerdir.
Bu yazı dizisinin ilk bölümlerini okumayanlar için kısa bir hatırlatma yapmak gerekecek. Bu aynı zamanda makalede amaçlananın tekrar vurgulanması için yararlı olacaktır.
Bugün ağırlaşan gökyüzünün renklerini geçen ay ki yazıda 1920’li, 30’lu yılların kurşuni çizgilerine benzetmiş ve bunların neye gebe olduğu hakkında fikir yürütmeye çalışmıştık. Jankélévitch’in bir cümlesini kullanıp haddimiz olmadan uyarmıştık: “Olabilecekler olmadan, olabilecekleri öncelemeyi” gündeme getirmiştik.