İktisadi göstergeler, refahı ve mutluluğu yansıtmadıkları için “nihayet” eleştirilmeye başlamışlardı.

İnsan refahını ve böylelikle aslında mutluluğunu salt maddi mal toplamı (üretimi ve tüketimi) ile değerlendirmek çok da eskilere dayanmaz. Felsefe tarihi boyunca Aristo’dan “neşe filozofu” Spinoza’ya çok sert bir şekilde eleştirilmiştir böyle bir özdeşlik…

İnsan mutluluğunu nicelleştirip bir mal demetine indirgeme tutkusu “iktisatın” egemenliğinin pekiştirilmesine katkıda bulunurken bir yandan da özgürlüğü, bu bilimin “rasyonel ajan” temelli şematizasyonuna da indirgememiş midir? İki mal arasında tercihte bulunabiliyorsanız özgürsünüz demek karmaşık iktisadi anlatıyı basitleştirmek olsa bile yanlış sayılmayacaktır.

İktisat egemenlik alanlarını son elli yılda dayanılmaz ve karşı konulmaz bir şekilde genişletse bile disiplinin ta içinden, görmezden gelinemeyecek itiraz sesleri de yükselmiştir; 1974 yılında Easterlin yaptığı bir çalışmada GSMH artışının, her zaman bireylerin hissettiği refah artışı ile düz orantılı olmadığını ileri sürecektir. Daha yalın söylersek, gelişmenin belli bir aşamasına ulaşmış bir toplumun iktisadi büyüme amacına, maddi mal üretimi ve tüketimine kilitlenmesi bireylerin hissettikleri refahın artması üzerinde etkili değildir diyecektir Easterlin.

Nitekim OECD ve BM örgütleri de yaşam kalitesini daha iyi yansıtacak göstergeler oluşturma peşinde olmuşlardır son zamanlarda.

İnsanı ve yeryüzü üzerindeki mutluluğunu hatta varoluşunu, salt üretilen ama daha çok tüketilen mal yığınıyla değerlendiren önerilere karşı boy veren bu olumlu gelişme, anladık ki tümden yanlışmış.

İnsan mutluluğu durmaksızın elde ettiği gelire bağlıymış.

Rotterdam üniversitesinden iki araştırmacının “Mutluluk Bankasının” evrensel verilerine dayanarak, 67 ülke üzerinde yaptıkları çalışmadan çıkan sonuçta insanların zenginlik düzeyleri arttıkça kendilerini daha mutlu hissettikleri ortaya çıkmıştır ve üstelik hiçbir doygunluk sınırı da yokmuş bu tatminde.

İki tane Amerikalı araştırmacının yaptığı araştırmadan çıkan sonuç da farklı değil. Kişi başına düşen gelir arttıkça, insanlar kendilerini daha mutlu hissediyorlarmış.

Gelir artışı da GSMH artışına bağlı olduğuna göre, mutluluk iktisatın ta içindeymiş!

Sonucu tekrar edelim; mutluluğun sırrı GSMH’nın sınırsız olarak arttırılmasında yatıyor.

İktisatın dünyası dil, din, milliyet farkı gözetmeksizin tüm insanların buluşma yeridir artık.

Mutluluğun ve barışın sırrı iktisatçının büyülü torbasındaymış meğer!

Bu durumda göstergeler tekrar acilen geriye doğru düzeltilip insan mutluluğunu daha iyi yansıtmalılar.

Write A Comment