20. yüzyıl piyasa olgusunun kıyasıya eleştirildiği, kimi zamanda baş tacı edildiği bir süreç olmuştur. Üzerinde böylesine yoğunlukla tartışılan, kimi zaman, şer odağı, kimi zaman yeryüzü cennetine giden yol olarak gösterilen az sayıdaki kavramdan biri olan piyasanın aynı zamanda içerdiği anlam ve gönderme yaptığı ekonomik, siyasal ve sosyal düzenlemede de bir belirsizlik ve kargaşa hiçbir zaman eksik olmamıştır.
Piyasa kavramı bir yanı ile modernitenin tüm bir entelektüel tarihi ile de örtüşür ve bu anlamda Rosanvallon’un deyişi ile 18. yüzyıldan itibaren toplumun sosyal sözleşme akslı yeniden kurumsallaşmasına ve yeni baştan düzenlemesine bir yanıt olmuştur (Rosanvallon, 1999:3).
Toplumun kendi dışında bir egemen bir veli veya vasi aramaksızın hangi ilkenin etrafında yaşayabilir olabileceği Hobbes’tan Rousseau’ya temel bir problematik oluşturmuştur. Sosyal sözleşme ile ve daha çok politik düzeyde çözüldüğü ileri sürülen sorunsal Hume ekseninde tartışılıp alternatif veya ikame edici bir doğrultuda analiz edilmiştir.
Toplumsal sözleşmenin ötesinde sivil toplumun kurgulanması ve temsilinin daha çok piyasa esaslı ve ağırlıklı olması tezi bu süreçte belirmiştir ve bu doğrultuda belli bir geleneğin olgunlaşmasına denk düşmüştür.
Politik merkezli toplumsal düzenlemenin genel olarak olanaksızlığından hareketle, mübadele esasına dayalı bir örgütlenmenin toplumsal ilişkiyi sağlarken aynı zamanda özgürleştirici ve sosyal bağı kuracağı ileri sürülmüştür. Öte yandan mübadele esaslı örgütlenmenin uluslararası barışı da sağlayacağı varsayılmıştır. Önerilen düzen dinsel egemenliğe dayalı bir örgütlenmeye olduğu kadar merkantilist anlamda politik bir düzenlemeye ve fizyokratik içerikli totaliter bir yapı oluşturulmasına da karşı çıkıyordu.
Söz konusu toplumsal örgütlenme biçimi eşanlı olarak toplumun iktisadileşmesi şeklinde nitelenebilecek süreçle de çakışacaktır.
Sanayileşme devrimi henüz ivmesini kazanıp etkilerini hissettirmemiştir ama mübadele esaslı toplum düzenleyicileri peygamberlik düzeyinde değilse de pre-endüstriyel bir dönemden geleceğin ipuçlarını sezgisel olarak yakalamış görünmektedirler.
Ekonomi politiğin bilim niteliğine büründüğü bu dönem Smith’te somutlaşmıştır. Bu anlamda, modernitenin yükselişi ve günün kavranması açısından olduğu kadar iktisat biliminin değerlendirilmesinde de Smith çok önemli bir yerde durmaktadır.
Smith Blaug’un dediği gibi analitik açıdan iktisadi düşünce tarihinde önemli bir yerde sayılmayabilmekle birlikte (Blaug, 1996:29) iktisadi ilişkilerin temel kurgusuna ve toplumsal, tarihsel süreçlerindeki yerine hâkim olarak toplum bilimleri içinde önemi tartışılmayacak bir yerdedir. Smith kimilerince belki de biraz haksız olarak ekonomi biliminin babası olarak isimlendirilmiştir. (Pichet, 2003:49) Fakat Hutcheson, Hume… geleneğinin devamcısı olarak, kimi klasik dönem iktisatçıları ile birlikte bu yönünden çok bir felsefeci bir moral felsefeci olduğuna kuşku yoktur. Hatta ekonominin felsefesini yapmaktan öteye, onu felsefenin, moral felsefesinin bir öğesi olarak tasarlamıştır.
Smith, bu durumda toplumun yeniden örgütlenmesi sürecinde bir iktisatçıdan çok moral felsefeci ve belki bir sosyal bilimci olarak vardır. Ve yukarıda sözü edilen iki karşıt yaklaşımda özgün ve çok önemli bir yere sahiptir.
Rosanvallon gibi kimi yorumcular Smith’in mübadele merkezli bir toplum tasarlayarak, daha somut söylersek piyasa toplumu kurgusuyla politik düzeyi tümü ile dışladığını ileri sürmektedirler. (Rosanvallon, 1999:44) Bu yaklaşım Smith hakkındaki genel geçer kimi görüşlerin temelini oluşturur.
Smith ile başlayan ve Marx’tan geçerek Hayek’e uzatılan bu süreci mübadele esasına bağlarken aslında kendiliğinden[1] bir toplumsal kurgudan bahsedilmektedir. Ve bu yukarıda da değinildiği gibi kendiliğinden olmayan, düzenlenmiş[2] bir toplumsal kurgu ile çelişmektedir. Bu iki biçim arasındaki farklılık modern çağın temel çelişkisi ve gerilimini de oluşturur.
Kendiliğinden bir toplumsal yapıda ekonominin toplumsal yaşamın tüm birimlerine egemen olduğunu ve bunun modern bireyi moraliteden kopardığı tezinin Smith’e bağlanması da yine genel geçer olarak kabul edilmiş bir yaklaşımdır (Dumont, 1985: 46,84).
Öte yandan kendiliğinden düzen (toplum) “görünmeyen el” metaforunda somutlaşır. Toplumun örgütlenme biçimine ilişkin yaklaşık 200 yıllık bu çok önemli tartışma toplumsal ve toplumlararası gerilimlerin odak noktalarından birini oluşturmuş ve “görünmeyen el” tartışmaları her bitmiş sanıldığında yeniden başlamıştır. Politik düzeyi, iktisadi ve sosyal düzeyi içeren analiz ve tartışmalar söz konusu Smith olduğunda ve felsefi yaklaşımında dinin ağırlıklı bir yeri olmasından kaynaklanarak teolojik bir düzeyi de içermektedir.
Smith’in görünmeyen eli, toplumsal yapının düzenlenmesi önerileri ve ütopyaları hala akademik ve politik düzeydeki gündemdeki yerini korumaktadır.
Tartışmalar genellikle tezlerinin;
Bütünlüklü olduğu veya çelişki içerdiği, iktisadı etikten kopardığı, görünmez elin boyutları ve içeriği, iktisadi analizi etrafında odaklanmaktadır.
Bu konuların tümü bir yazının boyutlarını zorlayacağından bu makalede görünmez el metaforunun ne olduğu belli bir süreç içinde kavranmaya çalışılacaktır. Görünmeyen el salt bir toplumsal, ekonomik, siyasal düzenleyici midir? Yoksa Smith’in görünmez eli kendi teizmi içindeki tanrısal bir enerji ile mi örtüşmektedir. Piyasanın görünmeyen eli tanrının elinin ikamesi midir?
Makalede görünmez el’in dinsellikle din dışılık arasında Smith için metafizik kaynaklı olduğu ama belki de İskoç ve Fransız aydınlanmacılığı konteksti içinde analitik bir yaklaşımla da varlığının mümkünlüğü ileri sürülecektir. Buradan hareket ederek Smith’in liberalizminin de ancak metafizik bir tasavvur içinde daha iyi anlaşılabileceğini, bununla birlikte bireyin özgürlüğünün ve eylem iradesinin mutlak gerekliliği ileri sürülecektir. Smith’in teizm ile bilimi arasındaki zor yeri ve özgünlüğü gösterilmeye çalışılacaktır. Bu durumda bilimsel kriterler Smithyen projenin içindedir.
Fakat Marshall’ın “her şeyi Smith’te bulabiliriz” deyişindeki gibi Smith’in görünmeyen eli kendisinin çelişkileri ve açmazları içinde ele alınacaktır.
Nihayet çok zor da olsa Smith’in görünmeyen elinin varlık nedenini gerçekleştirip gerçekleştiremediği sorgulanacaktır.
Merkantilistlerden ve fizyokratlardan ayrılarak bireyin mutluluğunu ve toplumun refah düzeyinin arttırılmasını hedefleyen Smith’in bu amacına ulaşmadaki tutarlığı ve nihai değerlendirmesi yapılacaktır.
Diğer bir deyişle Smithyen proje kimi yorumcuların ileri sürdüğü gibi Darwinci bir doğal ayaklanmaya mı denk düşmektedir. Yoksa özü itibari ile pasifizmi içerdiğinden yeryüzü cennetini mi sağlayıcısıdır gibi soruların bu kontekst içinde tartışmaya açılabileceğini düşünüyoruz…
[1] Kendiliğinden, “auto-régulé” anlamında kullanılmıştır.
[2] Düzelenmiş, “regulé” anlamında kullanılmıştır.
* Ekonomik Yaklaşımda Yayınlanan Makalenin Aslından Alıntıdır, Sayı: 66, 2008, Ankara