Otuzlu yılların sonunda Harvard’da bir öğrenci doktora tezini sunmaktadır. Hocaları Schumpeter ve Leontieff jüri üyesidirler. Öğrenci henüz 20’li yaşlarındadır. Savunma bittikten sonra öğrenci dışarı çıkarılır, hocalar içeride tezi aralarında tartışarak anlama çabasındadırlar. Schumpeter, Leontieff e dönüp soracaktır: “ne dersin Leontieff tezden geçebilecek miyiz?”

Dışarıda öğrenci endişe içinde beklemektedir.

Nihayet içeri çağırılır. Tez kabul edilmiştir.

Öğrenci 20.yy’ın ikinci yarısının neredeyse en önemli iktisatçılarından biri olacaktır.

Arrow’un daha sonra en büyük ekonomist olarak adlandıracağı öğrenci Samuelson’dur.

Büyük yeteneği gençlik döneminden itibaren meslektaşlarının dikkatini çekecektir.

Doktora tezi kendisine üniversitenin David A. Wells ödülünü kazandırır.

Yaptığı katkılar bir yana İktisat bilimindeki büyük kırılmalardan birine denk düşecektir Samuelson ve yapıtı.

Aynı yüzyılın en önemli ekonomi kitabı çıkalı henüz 10 yıl olmuştur. Buna rağmen, Keynes’in ünlü yapıtından bu yana ve bu kadar kısa bir dönemde iktisat biliminde kökten bir değişim yaşanmaktadır. Keynes’in kitabı genel olarak “edebi, sözel” nitelikteyken Samuelson’un önemli yapıtı matematiksel bir dilde yazılmıştır. Samuelson’ un metodu, neoklasik ekonominin tekniğine sahip olacak ve ekonomistlerin daha önce yazdığı birçok şeyi eleştirip yeni baştan formüle edecektir.

Dönüşüm iktisat bilimi açısından kesin ve geri dönüşsüz görünmektedir.

Modern iktisadi analizin temellerini atanlardan biri olarak Samuelson’un elde ettiği teorik sonuçlar da kendi ismiyle anılacaktır.

Samuelson’un hareket noktasının kendinden önceki neoklasik iktisatçılar gibi klasik ekonomi ve ekonomistlerinin olması kaçınılmazdı.

Önce klasik kuram eleştirilecekti.

Onlar değil miydi iktisatı edebiyatla ve felsefeyle karıştırıp onu sözel bir karmaşa haline getirenler!

Onlar değil miydi iktisatı belirsizlikler içerisinde bir “bilim benzeri” haline getirenler!

Bilimsel olması gerekene kuşku ve belirsizliği yerleştiren kimlerdi?

İktisatı tarihsel bir çerçevede anlamaya çalışan yine onlardı.

Öyle ise iktisat Samuelson tarafından klasik ekonominin “tutarsızlık ve çelişkilerinden” dolayı eleştirilecek ve iktisadi olguların matematik sayesinde anlaşılabileceği ileri sürülecektir.

Varsın neoklasik iktisat “a historique” olmakla suçlansın.

“Tarihin iktisat bilimi ile ilgisi yoktur” dememiş miydi yaklaşık bir yüzyıl önce neoklasiklerin babası!

Belirsizlik de tarihsel kontekst de bilim adına iktisatın çöplüğüne atılmalıydı.

İktisat bilimi “saf bilim” haline gelecek, matematik de yol gösterici olacaktı.

Samuelson bunun için termodinamik analizde kullanılan matematiksel modelleri iktisadi bir çerçeveye aktaracaktır ve “edebi iktisadı” ileri derecede formelleşmiş bir çerçeve içine oturtacaktır.

Matematiksel ekonominin temelleri Arrow ve Debreu’den bu yana nihayet somutlaşmıştır.

Yeni ekonominin temellerinin atılmasında O’nun büyük etkisini ve katkısını görmemek mümkün olmayacaktır artık. Matematiksel ekonomi eksisiyle artısıyla varlığını 20.yy’ ın ikinci yarısından itibaren büyük ölçüde O’na borçlu olacaktır.

İktisat bilimi “hiper uzmanlaşması” nı O’na borçlu olacaktır. Bu uzmanlaşma kuşkusuz getirileri ve artıları ile ekonomik yaşamdaki birçok sorunun aydınlatılmasında ve çözümün bulunmasında katkı getirecektir. İktisat biliminin bu sayede getirdiği katkıları görmezden gelmek söz konusu değildir. Ama götürülerini de yarattığı yeni sorunları da gözden kaçırmamak koşulu ile.

Neden olduğu çözümsüzlükleri ve bunalımları açıkça ortaya koyabilmek şartı ile.

Samuelson’ un hareket noktası bireysel davranışlardır ve genel denge perspektifi içerisinde yasalara nasıl varılabileceğini ileri sürer.

İktisat bilimi kesin yasalara varabilecektir ve klasik iktisadın zaaflarından kurtulabilecektir!

Samuelson bu yolda son derece verimli bir bilim adamı olarak beş yüzden fazla makale yazacaktır. Hepimizin öğrenciliğimizde okuduğumuz ve en az 20 kere baştan yazılan “iktisat el kitabı”nı yazacaktır

1948’de yayınladığı ünlü İktisat El Kitabı “L’economique” ile Stigler’in deyişiyle “ünün yanı sıra servet de edinir”.

Kabul etmek gerekir ki bugünün bütün iktisat kitapları eğrisiyle doğrusuyla varlıklarını buna borçludurlar.

İktisatın her alanında kalem oynatacaktır; mikro ekonomide mukayeseli dinamikten yararlanacaktır. Sosyal fayda fonksiyonları, üretimin modern teorisi, maliyet fonksiyonları ve sermaye teorisini oluşturacaktır.

Solow ile birlikte Philips eğrisinin Keynesçi yorumunu yapacaktır.

Uluslararası ekonomiye Hecksher-Ohlin ve kendi adıyla ünlenen teorik çalışmasıyla yeni bir yaklaşım getirecektir.

Makro ekonomide çarpan ve hızlandıran modelini oluşturacaktır.

Finanstan uzak durmayıp teorik katkılar getirecektir.

Marx özel ilgi alanını oluşturacaktır.

Ve bütün çalışmalarının ürünü olarak 1970 yılında Nobel Ekonomi ödülünü kazanacaktır.

Özetle ve aslında en önemli olarak, Samuelson neoklasik sentezin mimarlarından biri olarak çağa damgasını vuracaktır. Keynes’in makro ekonomide elde ettiği sonuçlarla mikro ekonomideki neoklasik verilerin sentezini oluşturacaktır. Çalışmalarında Schumpeter, Wassily ve Hansen’in öğrencisi olarak onlara ama fizikçi Wilson’a da çok şey borçlu olduğunu ifade eder.

Ekonomiyi klasik bakıştan arındırıp “a politik” bir nitelik kazandıracak fakat kendisi bizzat politik baskıyı yaşayacak Harvard’tan ayrılışının burukluğunu yaşayacaktır.

Antisemit baskıların tedirginliği yaşamını etkilemiştir.

Yeni akademik yaşamı artık MIT’tedir.

İktisatın apolitik olması onun apolitik olması anlamını taşımayacaktır. Ekonominin dışında çok sayıda alana ilgi duyacaktır.

Politik alanda etkili olma isteği ve doğal olarak alanındaki üstün başarısı ile keskin zekası onu bilim dünyasının ötesine de taşıyacaktır.

Ekonomi politiğin Montchrétien’ den bu yana en büyük ihtirasıdır siyasete danışmanlık yapmak

Samuelson da Kennedy’nin yanı başında aynı misyonu taşıdığını düşünmektedir kuşkusuz.

Başkanın çevresindeki parlak ve sözü dinlenen ekonomistlerden biri olacaktır.

Parlak kariyerinin yanı sıra De Soto’dan Phels’e, Stiglitz’den Mundell’e, yetiştirdiği öğrencileri ile iktisat bilimini bugün geldiği yerde O’nun etkisini görmezden gelmek mümkün değildir.

Görüşlerine katılmazsak da bu böyledir.

* İktisat Dergisinde Yayınlanan Makale, Sayı: 506-507, Ağustos-Eylül 2009, İstanbul 

Write A Comment